Sömürgecilik Dosyası Özet

01 Mayıs 2025

İslam Düşüncesi sitesi olarak hazırladığımız ve Nisan ayı boyunca yayınladığımız "Sömürgecilik" dosyasında; alim, düşünür, sosyolog, akademisyen kimlikli dokuz farklı yazarla sömürgecilik meselesini ele aldık. Dosya kapsamında verilen cevaplarda öne çıkan başlıkları sizler için özetledik.

İslam Düşüncesi sitesi olarak hazırladığımız ve Nisan ayı boyunca yayınladığımız "Sömürgecilik" dosyasında; alim, düşünür, sosyolog, akademisyen kimlikli dokuz farklı yazarla sömürgecilik meselesini ele aldık. Dosya kapsamında verilen cevaplarda öne çıkan başlıkları sizler için özetledik.

"Sömürgecilik sürecinin temelinde Batı dışı dünyanın özgür iradesini yok etmeye yönelik bilinçli bir çaba vardır"

Dosya sorularına verdiği cevapta Dr. Ahmet Emin Dağ sömürgeciliğin, en basit anlamıyla güçlü bir devletin, daha zayıf bir bölgeyi ya da ülkeyi askeri, ekonomik ve kültürel yollarla kontrol altına alması süreci olduğunu söylemektedir. Bu anlamda sömürgecilik, sadece ekonomik çıkar sağlamakla kalmaz, aynı zamanda kültürel hegemonyayı da pekiştiren bir araçtır. Sömürgecilik, halkların bağımsızlıklarını ve özgürlüklerini gasp ederek, onları yalnızca fiziksel olarak değil, manevi ve kültürel olarak da boyunduruk altına alır. Bu sürecin temelinde, Batılı emperyalistlerin başta İslam dünyası olmak üzere Batı dışı dünyanın değerlerini, kültürünü ve özgür iradesini yok etmeye yönelik bilinçli bir çaba olduğu görülür. Batı, bu süreçte sadece toprakları değil, aynı zamanda halkların kimliklerini ve dini değerlerini de hedef almış, bu yönüyle de kültürel emperyalizm uygulamıştır.

"İslam dünyasının sömürgecilik karşısında takındığı tek bir tavırdan bahsetmek mümkün değildir"

Dosya sorularımıza verdiği cevapta Doç. Dr. Faruk Karaarslan’a göre İslam dünyasının sömürgecilik karşısında takındığı tek bir tavırdan bahsetmek mümkün değildir. Farklı coğrafyada, farklı tavırların şekillendiğini izleyebiliriz. Bu noktada genellemeci tek düze açıklamalarda kaçınmak gerekir. Fakat her coğrafyanın, her toplumun kendine has deneyimini, bu toplumların sömürgecilikle irtibatını, sömürgecilik karşısındaki mücadele biçimlerini ayrıntılı bir şekilde ele almak ve incelemek gerekir. Yanı sıra sömürgeciliğin sadece İslam dünyasıyla ilgili olmadığını belirtmek gerekir çünkü İslam dünyası tanımlaması bazı durumlarda perspektif sınırlandırılmasını gerektirmektedir. Esasında sömürgecilik tarihe ve insanlığa dair işlenmiş kollektif bir suçu ifade etmelidir. Sadece İslam dünyasını paranteze almak ve sadece İslam dünyasının sömürgeciliğe konu olduğunu ifade etmek tarihe haksızlık etmek anlamına gelebilir. Bu meselelere insani ve İslami hassasiyetler ile bakanların sadece İslam dünyasını değil bütün insanlığın sömürgeciliğe karşı mücadelesinin altını çizmesi gereklidir. Bu İslam’ın evrensel ve kuşatıcı dilinin zorunlu sonucudur.

“Sömürge ideolojisinin Avrupa merkezci bakış açısının en temel düşünsel dayanağını oryantalizm oluşturmaktadır”

Dosya sorularına verdiği cevapta Ebubekir Çakar sömürge ideolojisinin Avrupa merkezci bakış açısının en temel düşünsel dayanağını oryantalizm kavramının oluşturduğunu söylemektedir. Oryantalizm doğunun uygarlaştırılması gerektiğine ve batılı yöntemlerle yetiştirilerek egemenlik altına alınabileceğine ilişkin düşünsel altyapısını oluşturuyordu. Barbara Bush'un aktardığına göre uygarlaştırma ve modernleştirme misyonu ile başlayan emperyalizm, kapitalizmin öncüsü olarak küresel gelişimde dinamik bir güç oluşturmuştur. Kapitalizm, yeni emperyalist ilişkileri ve sömürgelerdeki geri kalmışlığı devam ettirir. Küresel güç ilişkileri bakımından oryantalizm, kapitalizm ve modernizm arasında ilişki vardır. Batı Avrupa İmparatorluğu'nun Batı Avrupa toplumlarındaki entelektüel, teknolojik ve bilimsel gelişmelere ve kapitalist üretimin gelişimine dayanan değişmelerden geçtiğini ve modernliğin XIX. yüzyıl sonlarında ortaya çıkarak imparatorluk söylemini ve kimliğini biçimlendiren emperyalizm ile ilişkileri geliştirerek Batı Avrupa ve ABD'nin başarılı bir şekilde yayılmasını sağladığı savunulmuştur.

"Artık cüzdanlardaki kartlar, ceplerdeki telefonlar ve masalardaki bilgisayarlar üzerinden çılgın bir sömürü dönemi yaşanmaktadır”

Dosya sorularına verdiği cevapta İsmail Akyüz postkolonyal dönemin zaten bir emperyal tecrübe olarak çoktan dijital-sanal vasatta boy gösterdiğini söylemektedir. Gerçekliği yitirmiş, sanal olanda kendini kaybetmiş dünyaya can simidi atmış; dünyasını gerçekleştiremeyenlere cennetler oluşturmuşlardır. Pandemi döneminde tüm dünyayı bir laboratuvara çevirip, sosyal yoksunluklar üzerinde deneyler yapmışlar ve tezgahın tuttuğunu görmüşlerdir. Öyle ki pandemide Çin’in CoronaVac’ı, Almanya’nın Pfizer-BioNTech’i, Rusya’nın Sputnik V’i ve nihayet Türk malı TURKOVAC’ı gönül rahatlığıyla kullanıp kokteyller yaptırdık. Artık cüzdanlardaki kartlar, ceplerdeki telefonlar ve masalardaki bilgisayarlar üzerinden çılgın bir sömürü dönemi yaşanmaktadır. Tuhaf olan ise herkesin memnuniyetini göstermesi ve direnecek bir gücün bulunmamasıdır. Kazanım sarhoşluğu içindeki bizlerin karanlıklardan aydınlığa çıkmak için hiç de acelemiz yok.

"Orta Doğu’daki despotik ve diktatörlük rejimleri Batı’nın bir nevi bu bölgelere müdahalesinin pasaportu mahiyetindedir"

Dosya sorularına verdiği cevapta  Prof. Dr. Müşerref Yardım'a göre Orta Doğu, enerji kolonyalizmi ile ilgili olarak Batı’nın vazgeçemediği bir bölgedir. Geçmişten bugüne kadar önemli ticaret yolları ve enerji kaynaklarına sahip Orta Doğu örneğin Avrupa’nın petrol ihtiyacının %75’ini sağlaması gibi özellikle petrol piyasasında önde gelen bölgedir. Orta Doğu’nun dünya petrol rezervlerinin %60’ını, dünya doğalgaz rezervlerinin ise de %40’ını sahip olduğunu göz önünde bulundurursak Batı’nın bu bölgeye “özel” ilgisi çok şaşırtıcı olmamaktadır. Afrika gibi Orta Doğu’daki Batı kolonyalizmine baktığımızda mottonun aynı olduğunu görmekteyiz: “Biz özgürlük için, insan hakları için, medeniyet ve demokrasi için buradayız!”. Bu ülkelerdeki despotik ve diktatörlük rejimleri Batı’nın bir nevi bu bölgelere müdahalesinin pasaportu mahiyetindedir. Bu rejimler olmasa Batı hangi gerekçelerle müdahale hakkını kullanacak? Bir diktatörlük rejimi olacak ki Batı oraya demokrasi ve özgürlük götürme söylemini geliştirebilsin ve işgalci politikalarını hayata geçirebilsin.

"İslami hareketlerin en duyarlı olduğu konu, çeşitli formlarıyla sömürgeciliktir"

Dosya sorularına verdiği cevapta  Dr. Ali Haydar Beşer Türkiye’de postkolonyal teori ve yaklaşımların fikir hayatımızı zenginleştirici bir katkı yaptığı kanaatindedir. Bu vesileyle, Türkiye’nin bir sömürge olmadığı ve dolayısıyla sömürgeleştirilmiş Müslüman ülke aydınlarından alacağı bir şey olmadığı tezine de katılmamaktadır. Benzerliklerimiz farklılıklarımızdan çoktur ve “istisnacı” bir perspektiften bakmak bizi çoraklaştırır. 19. yüzyıldan itibaren “izzet arayışı” olarak doğan ve gelişen İslami hareketlerin ise en duyarlı olduğu konunun, çeşitli formlarıyla sömürgecilik olduğu söylenebilir. Bugün Gazze’deki bir avuç insan dünyaya güçlü bir söz söylüyorsa bunun neticesi ve göstergesidir.  

"Aksa Tufanı ve sonrasında ortaya çıkan direnişin tüm mazlum coğrafyalar için bir cesaret modeli olarak işlev gördüğü aşikardır"

Dosya sorularına verdiği cevapta Dr. Fahri Güzel'e göre Aksa Tufanı, önemli bir sürecin başlangıcı olarak görülmekle birlikte, bir başka açıdan yaklaşık yüz yıllık bir direniş sürecinin neticesi olarak da görülebilir. 1917’de İngiliz işgali ile başlayan süreç sonrasında şekillenen büyük mücadelenin direncinin kırılamadığı, aksine kendi silahlarını üretebilecek potansiyele ulaştığı ve dünya emperyalist güçlerinin yoğun desteğine rağmen direnişin devam ettiği gerçeği tüm çıplaklığıyla ortaya çıkmıştır. Bu, egemen güçlerin dümenini elinde tuttuğu sömürü çarkına büyük bir itirazdır. Dünya insanlığının değer dünyasını yeniden sorgulamasına yol açan önemli bir aşama, Küresel egemen sistemin çarkına çomak sokan bir girişim olmuştur Aksa Tufanı. Vaad edilen topraklar ideali ile bölgede kan kusturan Siyonist işgalcilerin hayal kırıklığına yol açmıştır Aksa Tufanı. Gazze üzerinden şekillenen direniş mektebi çok yönlü olarak değerlendirildiğinde, Gazze direnişinin farklı müslüman coğrafyalar için model olma özelliği taşıdığı, öteki dünyanın vicdan sahibi insanlarını da harekete geçiren bir faktör olduğu söylenebilir. Ancak bu direnişin küreselleşme potansiyeli ile ilgili iyimser bir değerlendirme yapmak zor görünmektedir. Zira Gazze direnişini ortaya çıkaran tarihsel-siyasal-sosyal şartları farklı zeminlerde bulmak mümkün görünmemektedir. Bununla birlikte Aksa Tufanı ve sonrasında ortaya çıkan direnişin tüm mazlum coğrafyalar için bir cesaret modeli olarak işlev gördüğü aşikardır.

"İnsanlık dijital  dünyaya yerleşiyorsa o halde sömürge burada devam edecek demektir"

Dosya sorularına verdiği cevapta Dr. Cafer Talha Şeker’e göre insanlık “dijital  dünyaya” yerleşiyorsa o halde sömürge burada devam edecek demektir. Manevi inançtan maddi kazanca her alışveriş, tebliğ-propaganda artık dijital olarak varsa insanların karşısında var olabiliyor. O yüzden buraya yüklenen içerikler ve bunların yayılması veya engellenmesi bundan sonra mücadelenin burada yaşanacağını gösteriyor. Burası aynı zamanda bir eğlence dünyası. Artık insanlar sürekli eğlenebiliyorsa ve bu şekilde vakit geçirebiliyorsa sisteme itaat ediyorlar. Yani dijital dünya aynı zamanda bir kamu-kontrol platformuna dönüşüyor. Yapay Zeka insanların neleri tıkladığına ve nelere baktığına değil bakınca ne düşündüğüne kadar öğrenme iddiasıyla geliyor.

"Batıcılık yeni sömürgeciliğin en etkili aparatı sayılabilir"

Dosya sorularına verdiği cevapta Prof. Dr. Enver Arpa moderniteyi bir zaman diliminden öte düşünsel bir felsefi arka plan olarak değerlendirmektedir. Zira modern toplum vb. kavramlar zımnen sözde medenileşmiş toplum anlamında da kullanılmaktadır. Medeniyet ise günümüzde sadece Batı toplumlarına hasredilmektedir. Bu düşünce haline göre Batı gelişmiş, Doğu geri kalmıştır. Batı medenileşmiş Doğu bundan nasibini alamamıştır ve medeniyete ulaştırılması gerekmektedir. Modern sömürgeciliğin en büyük aparatının “medeniyete erdirme” olduğunu göz önüne aldığımızda bu arka planı daha rahat anlayabiliriz. Modernite Batı’ya has bir değer olarak görüldüğüne göre Batı’nın referans alınması tek çare olarak ortada kalmaktadır. Ülkemizin de uzun yıllar kollarında kıvrandığı Batıcılık, bilinç sömürüsünün en etkili aracı olmuştur. Batıcılık bu yönüyle yeni sömürgeciliğin de en etkili aparatı sayılabilir. İlerleme ve refah Batıcılıkta arandığında Batı’nın modern sömürü araçlarının tümü meşruiyet kesbedecektir. Cumhuriyet aydınlarının (!) Batı’lı değerleri yegane çözüm olarak sunmaları yeni sömürgecilik olarak isimlendirilen dolaylı sömürgeciliğin en önemli meşriuyet kaynağı olmuştur.