Ankara’da İslami Bir Mekteb: Yedi Güzel Adam’ın Mavera’sı

27 Haziran 2025 / Doç. Dr. Ahmet İşler

Mavera dergisi, Türkiye'nin yakın tarihinde edebiyat ve düşünce dünyasında derin izler bırakmış önemli bir yayındır. 1976 yılında Cahit Zarifoğlu, Rasim Özdenören, Akif İnan, Erdem Bayazıt, Bahri Zengin, Hasan Seyithanoğlu ve Nazif Gürdoğan gibi şair ve yazarların önderliğinde çıkarılan bu dergi, İslami sanat ve edebiyatın gelişiminde bir mektep işlevi görmüştür. Mavera, Necip Fazıl Kısakürek'in Büyük Doğu'su, Sezai Karakoç'un Diriliş dergisi ve Nuri Pakdil'in Edebiyat dergisinin misyonuna haiz bir yayın olarak onların deneyimlerinden beslendiği söylenebilir.

Mavera'nın, diğer İslami dergilerden en önemli farkı, kişi merkezli bir yayın olmaması ve kolektif bir çaba ile çıkartılmasıdır. Derginin yazar kadrosu, bir “kadro” hareketi olarak İslami edebiyat kavramı etrafında şekillenen bir edebi anlayışa sahipti. İslami duyarlılıkla eserler veren bu yazarlar, Müslüman kimliği ve bilincini sanat aracılığıyla yansıttılar.

Dergi, sadece edebiyatla sınırlı kalmayarak, Türkiye ve dünyadaki siyasi gelişmeleri de yakından takip etmiştir. Özellikle İslam coğrafyasındaki olaylar, Müslümanların mücadeleleri Mavera'nın en önemli ilgi alanlarından biriydi. Bu bağlamda dergi, İslam dünyasındaki sorunları kendi meseleleri olarak görmüş ve bu durumu okurlarına aktarmıştır.

Mavera, aynı zamanda vahye dayalı bir düşünce anlayışını benimsemiş ve "öteki âlemle ilgili" olarak nitelendirilmiştir. Yayın politikası, "yerli düşüncenin edebiyatına yeni açılımlar" getirme ve İslami düşüncenin yeniden canlanmasına katkı sağlama hedefini taşımıştır. Bu yönüyle Mavera, sadece bir edebiyat dergisi olmanın ötesine geçerek, toplumsal ve fikri bir bilinç oluşturmayı hedefleyen bir platforma dönüşmüştür.

Afganistan işgali, Filistin direnişi, Moro Müslümanlarının mücadelesi gibi İslam dünyasındaki gelişmeler derginin en sıcak gündem konuları arasında yer almıştır. Özel sayılar ve dosyalar hazırlayarak bu olayları okurlarına aktarmış, bu konulara sanatsal ve düşünsel açılımlar getirmiştir. Cahit Zarifoğlu'nun şiirlerinde bu gelişmelerin etkisi açıkça hissedilmiş, şiirleri aracılığıyla Müslüman coğrafyalardaki zulümler sanatsal bir dille anlatılmıştır.

Mavera dergisi, Ahmed Hamdi Tanpınar’ın ve Cemil Meriç’in süreli yayınlar hakkındaki tespitlerine tam anlamıyla uyan bir yayın olarak bir "mektep" işlevi görmüştür. Tanpınar, Tanzimat döneminde gazeteciliğin, yeniliğin toplumsal zeminde kök salmasında büyük bir rol oynadığını belirtmiş ve süreli yayınların toplumsal değişim ve dönüşümlerdeki etkisine vurgu yapmıştır. Ona göre, gazeteler ve dergiler, edebiyatın ve fikriyatın topluma ulaşmasında kritik bir aracı olmuştur.

Cemil Meriç ise dergileri, "hitabet kürsüsü veya bayrak" olarak nitelendirmiştir. Ona göre, kitaplar çok ciddi, gazeteler ise fazla sorumsuz olabilirken, dergiler hür düşüncenin, serbest fikir alışverişinin ve bağımsız tefekkürün kaleleridir. Bu bağlamda, Mavera ve benzeri dergiler sadece edebi veya düşünsel içerik sunan yayınlar olarak değil, aynı zamanda birer "fikir kalesi" olarak toplumsal ve entelektüel gelişimde önemli bir yer edinmişlerdir.

Necip Fazıl Kısakürek’in Büyük Doğu’su, Nurettin Topçu’nun Hareket dergisi ve Sezai Karakoç’un Diriliş dergisi, sadece birer dergi çalışması olmaktan öteye geçerek birer ekol ve harekete dönüşmüştür. Aynı şekilde Serdengeçti dergisi de Osman Yüksel Serdengeçti tarafından çıkarıldıktan sonra, etrafında “Serdengeçtiler” adıyla bir topluluk oluşmuştur. Bu dergiler, dönemin toplumsal ve siyasi olaylarını, fikir dünyasını yansıttıkları için aynı zamanda önemli tarihsel belgeler olarak değerlendirilmektedir.

Mavera dergisi de bu geleneği sürdürerek, İslami düşüncenin, sanatsal ve edebi zeminde hayat bulduğu bir mektep olma işlevini yerine getirmiştir. Hem İslami duyarlılığı hem de dünya üzerindeki gelişmeleri takip eden bir yapıya sahip olan Mavera, topluma bir düşünce sistemi sunmanın yanı sıra bu düşünceyi sanatsal bir dille ifade etme misyonunu da üstlenmiştir.

Cahit Zarifoğlu'nun şiirleri, Ortadoğu ve İslam dünyasında yaşanan trajik olayları sanatsal bir duyarlılıkla yansıtır. Dergi yazarlarından Avni Doğan, 1987 yılında yayımlanan bir yazısında, Ortadoğu ve İslam ülkelerinde yaşanan gelişmelerin Zarifoğlu'nun şiirlerinde yeni bir duyarlılık oluşturduğunu belirtir. Özellikle Afganistan işgali, İsrail'in Filistin'deki zulümleri, 1982'de Hafız Esad'ın Hama katliamı ve Beyrut'taki olaylar Zarifoğlu'nun şiirlerinde sıkça işlediği konulardır. Zarifoğlu, İslam dünyasındaki acıları şu sözlerle dile getirir:

“Korktum bütün insanlar bütün insanlık adına… Müslüman dünyanın kanlı hatıralarından biri. Bir Kerbela daha... Ve Müslümanlar uzakta...”

Bu sözlerle, Zarifoğlu, Müslüman coğrafyasında yaşanan trajedilere karşı ortak bir bilinç oluşturma arzusunu ifade eder.

Zarifoğlu, "Afganistan şiirleri yazdım. Hama diye bir şiir yazdım. Bunları ben yazmayacaktım da kim yazacaktı?" diyerek Müslüman bir edebiyatçı olarak bu tür konulara eğilmenin sorumluluğunu vurgular. Zarifoğlu, Mavera dergisinin 1985 tarihli 108. sayısında "Afganistan Çocuklarına Şiirler" başlığı altında Bombardıman, Ağaç Okul, Yaralanmak, Şehit Oğula adlı şiirlerini paylaşmış, sonraki sayılarda bu şiir serisine devam etmiştir. Yaralanmak adlı şiirinde, savaşın ve acının derin izlerini şu dizelerle dile getirir:

 

“Savaşta

En kötüsü

Ölmek değil

Yaralanmaktır

Çaput saralar

Yaralı bacağına

Bağlarlar

Bir katırın sırtına

Dağlar aşacaksın böyle

Kimbilir

Kaç gün kaç gece

Bir alev basar yanarsın

Bir Buz gibi olur alnın

Yanakların

Çatlak dudakların

 Dualar mırıldanır

 Kan akar akar

 Çaput kan olur

 Eyer kan olur

 Urganlar kan olur

 Dağlar kan olur

 Medet Allahım medet

 Kuru dudakta

 Son bir kelime Kelimei şehadet

 Ve şehadet

 En zoru Ölmek değil

Yaralanmak savaşta”

27 Aralık 1979’da Sovyetlerin Afganistan’ı işgal ettiği ayda yayınlanan Mavera dergisinin Aralık 1979 37. Sayısının ilk sayfasında Erdem Beyazıt’ın (1979: 1) “Savaş Risalesi’nden” adlı şiiri yayınlanır.

“Güneşin mızrakların ucuna takılıp kaldığı bir vakitte, diriliş erlerinin yüreklerinden yayılan bir depremle sarsılıyordu arz. Gerilmişti altımızda atlarımız, fırlayıp kopacakmış gibi baldırlarından kasları ve tarıyordu bir projektör gibi bakışları üç kıtayı…”

1981 yılın Temmuz 56. Sayısında Beyazıt “Savaş Risalesi’nden” adlı mısralarından Afgan cihadından ve mücahitlerinden şu mısralarla değinmekteydi:

“Haydi kalk savaşçı

Madem mesafeler girmiş Afgan cephemizle aramıza

Ve madem ayaklarımıza bağ olmuş

Yolumuzu kesmiş rotatifler teleksler

Holdingler karteller

Çok uluslu ebucehiller

Öyleyse ey şair sen de davranmalısın

Şiiri bir mızrak gibi kullanmalısın

Mısralarını şarjör gibi sürmelisin damarlara

Kalbinin titreşimlerini ayarlamalısın

Hindikuş dağlarından

Yeryüzüne neşrolan

Şehadet

Dalgalarına”

Mavera çevresi, Afganistan savaşının yaşandığı dönemde, en etkili silahın edebiyat olacağına dair derin bir inanca sahipti. Şair, sözlerini bir mızrağa, mısralarını ise şarjörlere benzeterek edebiyatın ve sanatın, zulme karşı direnişteki gücünü vurgulamıştır. Zarifoğlu da, sanatçının kaleminin, savaş meydanlarındaki silahlar kadar etkili olabileceğini düşünmüş; şiirleri aracılığıyla Müslüman coğrafyalarında yaşanan acıları, zulümleri ve direnişi dünya kamuoyuna duyurmaya çalışmıştır. Mavera dergisi, özellikle Afganistan konusunu işlediği sayılarda bu savaşın Müslüman dünya üzerindeki etkilerini derinlemesine irdelemiştir. “Afganistan Çocuklarına Şiirler” başlıklı bölümde Zarifoğlu’nun kaleme aldığı şiirler bu mücadeleyi sanatsal bir dille aktarmıştır. Zarifoğlu, şiirlerinde Afganistan savaşını anlatmanın sadece bir edebi sorumluluk değil, Müslüman bir şairin taşıması gereken bir misyon olduğunu ifade eder. Afganistan’daki zulümlere tanıklık eden ve bunu şiirlerine yansıtan Zarifoğlu, savaşın Müslüman coğrafyalar üzerindeki derin izlerini dile getirir. Cahit Zarifoğlu, Afganistan üzerine kaleme aldığı yazılar nedeniyle okuyucular kendisini "Afganistan Şairi" olarak adlandırmıştı.

Müslümanların dertlerine ortak olma bilinciyle hareket ettiğini gösteren Zarifoğlu'nun bu tutumu, derginin İslami hassasiyetleri çerçevesinde, Müslümanların meselelerini edebiyat ve fikir dünyasında işlemeyi hedefleyen bir yayın çizgisine sahip olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Bu yaklaşım, Zarifoğlu'nun edebiyatı salt estetik bir uğraş olarak görmediğini, aynı zamanda bir mücadele aracı olarak değerlendirdiğini gösterir. O, şairin görevini sadece güzellikleri dile getirmekle sınırlı tutmamış, toplumsal ve siyasal olaylara karşı bilinç uyandırmayı da bir sorumluluk olarak kabul etmiştir.

Mavera dergisi, Müslüman olmanın bir gerekliliği olarak mazlumun yanında olmayı ve haksızlık ile zulme karşı durmayı misyon edinmiş bir yayın organı olarak, özel bir sayısını "Afganistan'ın mücahit şehitlerine ve gazilerine" adamıştır (Mavera, 1982: 2-3). Mavera dergisi, 1980'li yıllarda Afganistan savaşı ve İslam dünyasındaki gelişmelere karşı duyarlı bir tavır sergileyerek, edebiyat ve sanatı bir direniş aracı olarak kullanmıştır. Mavera’nın Afganistan savaşıyla ilgili olarak yayımladığı özel sayılar ve yazılar, Müslüman coğrafyaların sorunlarına İslami bir bakış açısıyla yaklaşmanın önemini vurgulamış, böylece dergi, sadece bir edebiyat dergisi olmanın ötesine geçerek bir "fikir mektebi" olarak kendini konumlandırmıştır.

 Zarifoğlu, "Dostlarımız Afganistan’da" başlıklı yazısında, Türkiye’den yola çıkan yedi kişilik bir ekibin (Erdem Beyazıt, Ahmet Beyazıt, Yücel Çakmaklı, Çetin Tunca, Şenol Demiröz, Halil İbrahim Sarıoğlu, Necdet Taşçıoğlu) Afganistan’a giderek sahadaki durumu yerinde gözlemlediğini aktarır. Bu ekibin Afganistan’a olan yolculuğu, Mavera’nın Afganistan’a duyduğu ilgiyi daha da derinleştirmiştir.

Mavera, Afganistan savaşını Batı medyasının anlatımlarından ziyade, bizzat cephede savaşanların perspektifinden aktarmanın önemine dikkat çekmiş ve bu doğrultuda derginin Afganistan özel sayısını yayımlamıştır. Afganistan Özel Sayısı’nda Erdem Beyazıt ile Hikmetyar’ın fotoğrafları kapakta yer alırken, iç sayfalarda ise Afgan mücahitlerinin cephedeki renkli fotoğraflarına genişçe yer verilmiştir. Rasim Özdenören’in de belirttiği gibi, Afganistan’da direnişin tümüyle İslami bir misyon taşıdığı vurgulanır. Özdenören ve Zarifoğlu, Afganistan’dan dönen ekiple yaptıkları röportajlarda, cephede yaşanan gelişmeleri ve Müslüman mücahitlerin fedakârlıklarını okurlarıyla paylaşırlar.

Mavera dergisinin özel sayısında, bizzat savaş bölgesine giden Mavera ekibinin izlenimleri ve mülakatları detaylı bir şekilde aktarılmıştır. Zarifoğlu ve Özdenöner’in Afganistan’dan dönen ekiple yaptıkları röportajlar bu sayıda yayımlanmıştır. Ayrıca Meral Maruf’un mektupları, “Hicret Günleri” ve Abdulhamid Muhaciri’nin (Bahattin Yıldız) “Bir Mücahidin Cihad Günlüğü” adlı yazıları da bu özel sayıda yer almıştır. Bahattin Yıldız 20 Temmuz 1981 tarihli mektubunda, Zarifoğlu’na hitaben savaşın mahiyeti ve Torabora bölgesindeki direniş hakkında bilgiler vermektedir. Mektubunda, Afganistan’da direnişin yalnızca belirli gruplarla sınırlı olmadığını, tüm halkın mücadele ettiğini belirterek şu ifadelere yer verir:

“Bu bölgenin arazisi çok verimli, suyu bol. Buğday biçilmiş, şimdi yerine pirinç ekiliyor. Savaş insanların büyük kısmını göçürmüş. Tarlalarda işleyenler yine yaşlılar ve 15 yaşın altındaki çocuklar. Nice evler savaşta tahrip olmuş, niceleri terk edilmiş, nüfus büyük oranda düşmüş… Kadınların çoğu Pakistan’da düşman elinin uzanamayacağı kamplarda. İhtiyarlar ve çocuklar tarlalarda. Gençler ve orta yaşlılar cephelerde. Size yine yazacağım. Daima, fırsat buldukça yazacağım…”

Mavera dergisi, Afganistan savaşını sadece bir siyasi çatışma olarak ele almamış, aynı zamanda İslam dünyasının emperyalist güçlere karşı verdiği bir direniş olarak değerlendirmiştir. Özellikle ABD ve Sovyetler Birliği’ne karşı mesafeli duran dergi, Müslümanların kendi sorunlarına ve mücadelelerine İslami bir perspektiften yaklaşması gerektiğini savunmuştur. Dergide yer alan yazılarda, Afganistan’da verilen mücadelenin sadece askeri bir mücadele olmadığı, aynı zamanda İslam’ın yaşanır hale getirilmesi için bir direniş olduğu belirtilir.

Derginin yazar kadrosundan Enes Harman (Nabi Avcı) gibi düşünürlerin dış politika ve uluslararası ilişkiler konularında kaleme alınan yazıları derginin sadece edebi bir platform olmadığını, aynı zamanda dönemin uluslararası siyasi gelişmelerine dair derinlemesine analizler sunduğunu göstermektedir. Mavera, Müslüman coğrafyada yaşanan gelişmeleri İslami bir perspektiften yaklaşarak ele almakta ve özgün bir duruş sergilemiştir

 

Öte yandan Mavera dergisinin Soğuk Savaş dönemi şartlarında Sovyet Rusya kadar Amerika’ya da mesafeli durduğu dikkatten kaçmamaktadır. Örneğin Özdenöner’in dergide yayımlanan “Afganistan Dolayısıyla Belirginleşen Tavırlar” başlıklı yazısında, Sovyetler Birliği'nin Afganistan'ı işgali karşısında Türkiye’deki üç farklı duruşu ele alır. Bu duruşlardan ilki, Sovyet yanlısı solcuların işgali “makul ve zorunlu” bir hareket olarak değerlendirmeleridir. İkinci grup, ABD yanlısı sağcılar ise Sovyet tehdidini abartarak işgali şiddetle kınar ve ABD politikasına uygun bir tavır sergiler. Üçüncü grup ise Müslümanlar, işgalin ABD’nin bilgisi dâhilinde olduğunu düşünür ve ABD'yi emperyalist bir güç olarak tanımlarlar.

Özdenöner’e göre, solcuların tavrı ideolojik bir çerçeve içinde açık bir şekilde belirgindir, ancak esas tehlike ABD yanlısı sağcıların tutumudur. Bu grup, Müslümanlık kisvesi altında siyaset yaparken ABD’yi kurtarıcı olarak gösterir ve Müslümanları ümmet bilincinden uzaklaştırmayı amaçlar. Özdenöner, bu kesimi "çağdaş mandacılar" olarak adlandırır ve Batı tipi demokrasiyi bir yaşam biçimi olarak benimsemelerini eleştirir.

Özdenöner'e göre Müslümanların asıl amacı, İslam ruhuna uygun bir toplumu özgürce inşa etmek olmalıdır. Müslümanların varoluşu, Batı'nın bir kuklası olarak değil, İslam birliği ve dayanışması içinde bir özne olarak sürmelidir. Afganistan işgalinde de Müslüman ülkelerin bir araya gelerek birlikte hareket etmeleri gerektiğini vurgulayan Özdenöner, bu dayanışmanın İslam dünyasının kurtuluşu için kritik olduğunu savunur.

Yedi Güzel Adam'ın çıkardığı Mavera dergisi, edebiyat dergisi olarak tanınmakla birlikte, politik konulara, uluslararası ilişkilere ve özellikle İslam coğrafyasındaki gelişmelere dair yaklaşımıyla farklı bir yayın politikası benimsemiştir. Dergi, sadece edebi eserlerle değil, aynı zamanda İslam dünyasının sosyal, politik ve kültürel meselelerine İslamcı (ancak incelenen dergi nüshalarında İslamcı kavramı tercih edilmemiş bunun yerine Müslüman şair, Müslüman edebiyatçı gibi kavramlar kullanılmıştır) bir perspektiften yaklaşmasıyla da dikkat çekmiştir.

Soğuk Savaş dönemi boyunca yaşanan küresel olayları İslami bir bakış açısıyla değerlendiren Mavera, İslam dünyasındaki gelişmelere dair eleştirel ve düşünsel bir zemin sunmuştur. Dergi, Kafkaslar, Balkanlar ve Ortadoğu'daki gelişmeleri yakından takip ederek, bu bölgelerdeki Müslümanların sorunlarına eğilmiştir.

Mavera’nın edebi yönü kadar fikri alanda da zengin bir içeriğe sahip olması, İslami edebiyat misyonunu çok boyutlu bir şekilde ele almasını sağlamış ve dergiyi sadece edebi bir platform değil, aynı zamanda Müslümanların sorunlarını dile getiren entelektüel bir mecra haline getirmiştir.

Cahit Zarifoğlu'nun erken yaşta ölümünden sonra, Mavera dergisinin heyecanında bir azalma yaşandığı söylenebilir. Derginin İstanbul’a taşınmasının ardından, yazar kadrosunun zenginleşmesine rağmen, Ankara’daki dinamizmini yitirdiği gözlemlenmektedir. Zamanla dergiye olan ilgi azalmış ve dergi, edebiyat ve sanat alanlarına daha fazla odaklanmaya başlamış, İslam dünyasındaki yayınlarda azalma görülmüştür. Sonuç olarak, Mavera dergisi, Ağustos 1990 tarihli 164. sayı ile yayımına son vermiştir.

*Bu makalede ifade edilen fikirler yazara aittir ve İslam Düşüncesi'nin editoryal duruşunu yansıtmayabilir.