İktisadi Söylemi Yeniden Yapılandırmak

14 Eylul 2024 / Muhammet Yurtseven

Modernite, 20. yüzyılda Batı merkezli düşünce sisteminin hemen hemen her alanda (iktisat, hukuk, eğitim gibi) hâkim olduğu bir paradigma haline gelmiş ve toplumsal dönüşümün en önemli aracı olmuştur. Ancak 21. yüzyılda modernitenin ürettiği toplumsal, siyasal ve ekonomik krizler daha fazla göz ardı edilemez hale gelmiş ve bu paradigmanın başka bir versiyonu olan postmodern söylem tarafından moderniteye ciddi eleştiriler yöneltilmiştir. Dahası moderniteye karşı yapılan bu eleştiriler, yalnızca İslamcılık düşüncesiyle sınırlı kalmamıştır. Bugün, Batı’nın içinde dahi moderniteye karşı yöneltilen eleştiriler, post-modernitenin krizleri etrafında yoğunlaşmıştır. Kapitalist ekonomik düzenin ortaya çıkardığı insanın sömürülmesi, sosyal adaletsizlikler, çevre tahribatı ve kültürel yozlaşma gibi sorunlar, modernitenin vaad ettiği refah ve ilerleme hayalinin sadece bir illüzyondan ibaret olduğunu göstermiştir. 

Sebep ile müsebbibin (neden-sonuç) paradoksal bir biçimde birbirlerine yönelttiği bu eleştirel söylem (postmodern eleştiriler), kendilerinin ürettikleri krizlere çare olamamış ve insanlık bu anlayış karşısında ağır bedeller ödemek zorunda kalmıştır. Modernitenin kendi eliyle inşa ettiği bu buhrana yönelik en köklü, mantıksal tutarlılık açısından da en makul eleştiriler İslamcılık düşüncesi tarafından yapılmıştır. Ayrıca İslamcılık, bu kriz eleştirilerinin de ötesine geçerek, Batı’nın sunduğu diğer alternatiflerin (Marksizm gibi) de moderniteye hizmet eden başka versiyonlar olduğunun farkına varmıştır. Nitekim Postmodernizm, Marksizm ya da diğer ekoller tarafından moderniteye yöneltilen eleştirilerin; sömürünün el değiştirmesi, otoritenin farklılaşması, eşitsizliklerin yön değiştirmesi ve pratiklerinin buhranlarla sonuçlanması gibi başka başka krizleri ortaya çıkaran “nedenler” olduğu görülmüştür.  

İslamcılık, modernitenin dayattığı ulus devlet, sekülerizm, kapitalizm, pozitivizm ve rasyonalizm gibi temel yaklaşımlara karşı, Müslümanca bir duruşun savunucusu olmuştur. Burada Müslümanca bir duruşdan kast edilenin “özün korunması” yani İslam’ın temel aksiyomlarına dayanan bir anlayış olduğunu hatırlatmakta fayda vardır. Dahası Müslümanca bir duruş etrafında şekillenmiş olan bu eleştirilerin merkezinde yalnızca bir karşıtlık değil, aynı zamanda “yeni bir dünya tasavvuru” da yer almaktadır. Bu tasavvurun gerçekleşmesi adına Müslüman zihnin ortaya koyduğu bu mefkure, Batı’nın sunduğu ve alternatifsizlik üzerine inşa ettiği moderniteye karşı “özgün” bir dönüşümün de anahtarıdır. 

İslamcılık mefkuresinde, bu özgün arayışın en somut biçimlerinden biri, iktisadi alanda kendini göstermiştir. Batı’nın kapitalist üretim ve tüketim anlayışı, İslamcılık düşüncesinde köklü bir eleştiriye tabi tutulmuştur. Çünkü Kapitalizmin insanı ve tabiatı metalaştıran yapısı, toplumsal ve ahlaki çürümeyi beraberinde getirdiği gibi, Müslümanların öz benliklerinden neşet eden bir iktisadi anlayışın ortaya konmasındaki en büyük engel olmuştur. İşte bu noktada İslamcılık, modernitenin iktisadi tanımlarını yeniden ele almak ve yeni bir iktisadi söylemin arayışına girerek meseleye buradan başlamıştır. Ancak unutulmamalıdır ki bu söylem, yalnızca Batı kapitalizmine karşı bir duruş olarak değil, aynı zamanda Müslümanların kendi değerlerine dayanan iktisadi bir modelin oluşturulma çabası olarak da okunmalıdır. Zira İslam’ın temel aksiyomlarına dayanan bu iktisadi mefkure hem inancın pekiştirilmesi hem de mevcut iktisadi anlayışların dönüştürülmesi üzerine kuruludur. 

Elbette bu eleştiriler sadece teori ile sınırlı kalmamıştır. İslamcılık, bu düşüncelerin pratiğe dökülmesi için alternatif modeller geliştirme çabasını da sürdürmektedir. Her ne kadar günümüz araştırmacıları tarafından bu çabaların beyhude olduğu, tekerleğin yeniden keşfedilmesine ihtiyaç olmadığı iddia edilse de ekonomik alanda İslam’ın ilkelerine dayalı bir sistemin mümkün olduğu ve hangi araçlarla bu pratiklerin uygulanacağı üzerine ciddi tartışmalar yürütülmekte ve arayışlar devam etmektedir. 

Netice itibariyle İslamcılık düşüncesinin sunduğu iktisadi söylemin ortaya çıkarılma gayreti, modernitenin ekonomik tanımlarını yeniden ele alan, kendine özgü araçları ve kurumlar inşa eden ve en önemlisi de Müslümanların kendi değerlerinden beslenen bir sistemin arayışıdır. Hakim paradigma iddiasında olan bu anlayışa karşı geliştirilen bu özgün tasavvur, modernitenin bütün araçlarını sorgulayan ve yeni bir dünya mefkuresini sunan bir eleştiriyi de beraberinde getirmektedir. Bu bağlamda, İslamcılık ve iktisat arasındaki bu yeni söylem ilişkisi, toplumsal dönüşüm sürecinde iktisadi açıdan Müslümanların nasıl bir konum almasına dair “yoldaki işaretleri” ifade etmektedir. İlerleyen yazılarda İslamcılık düşüncesi içerisindeki iktisadi tasavvurun temel yapı taşları ele alınacak ve tanımlardan hareketle hakim paradigmanın eleştirisi yapılacaktır. Çünkü ne kaynaklarımız kıttır ne de ihtiyaçlarımız sınırsız… Vesselam. 

*Bu makalede ifade edilen fikirler yazara aittir ve İslam Düşüncesi'nin editoryal duruşunu yansıtmayabilir.