Muhafazakar Milliyetçilikten İslamcılığa: Türkiye'de İslamcılığın Milliyetçilik İle İmtihanı

07 Ağustos 2024 / Doç. Dr. Ahmet İşler

1970'lerin ortalarından itibaren Türkiye'de İslami hareketlerde milliyetçiliğe karşı mesafeli bir tavır gözle görülür hale geldi. Bu dönemde İslami camia, milliyetçi düşüncelerden uzaklaşıp daha belirgin bir İslamileşme sürecine girdi. Özellikle MTTB (Milli Türk Talebe Birliği) çevresinde gelişen bu düşünsel değişim, muhafazakar milliyetçilikten İslamcılığa ve komünizm karşıtlığı ekseninde şekillenen fikirlerinden anti-emperyalist bir karaktere de evrildi. Bu dönüşümle birlikte “milli cephe”den “iman cephesi”ne doğru “Müslümanca” dönüşüm gerçekleştiği ileri sürülmüştür. Bununla birlikte “Tevhidi Düşünce” adı altında hakiki İslam'ı bulma ve yayma ideali benimsendi. Milliyetçiliğe dayalı tüm söylemler, İslam'dan uzaklaştıran unsurlar olarak görülmeye başlandı.

MTTB’den ayrılan bazı gruplar, bu yeni anlayışı halkla buluşturmak amacıyla "Akıncılar" adıyla bir teşkilat kurdular. Kendilerini "iman cephesi" olarak tanımlayan bu grup, milliyetçilikten tamamen arınmış, İslam birliğine dayanan bir çizgiyi savunuyordu. "Küfrün tek cephe, Müslüman’ın tek millet olduğu" fikri, tüm milliyetçiliklere karşı çıkan bir tavrı simgeliyordu. Bu dönemde İslam, kendisinden başka hiçbir fikrin yanında var olamayan, saf bir dünya görüşü olarak benimsendi. Dolayısıyla Akıncılar, milliyetçilik ideolojisini bir sapma olarak değerlendiriyor ve eklektik düşüncelere de mesafeli duruyordu.

“Mutlak Nizam İslam” ve “Hayat İman ve Cihat” sloganlarıyla hareket eden İslami hareket, milliyetçiliği İslam dışı bir ideoloji olarak kabul etti. Üstelik Nurettin Topçu, Serdengeçti ve Fedaiciler gibi isimlerin savunduğu milliyetçi bakış açısına karşı Mehmet Akif Ersoy’un fikirlerine yaslanarak bir İslamcı kimlik oluşturdular. Akif’in milliyetçiliği reddeden şiirlerine atıf yaparak, milliyetçiliği “kökü dışarıda” ve İslam’a aykırı bir ideoloji olarak kabul ettiler.

Bu dönemde milliyetçiliği “Yahudi oyunu” olarak gören İslami hareket, Müslümanların bu “sapmaya” kapılmasını eleştiriyordu. Türkiye'deki İslami hareket, sağ siyasetle arasında mesafe koymaya başladı ve milliyetçi düşünceyi reddederek daha evrensel bir İslam bilinci hedefi benimsedi. Akıncılar dergisi bu çerçevede İslam dünyasındaki olayları yakından takip etmeye başladı; Filistin, Keşmir, Afganistan ve Türkistan gibi İslam coğrafyalarındaki Müslümanların yaşadıkları sorunlara dikkat çekildi. Bu yayınlar, İslami hareketin milliyetçi muhafazakâr çizgiden koparak daha ümmetçi bir yöne evrildiğini gösteriyordu.

1970’ler ve sonrasında, yoğun tercüme faaliyetleriyle birlikte İslam dünyasının fikir önderleri Türkiye’de tanınmaya başlandı. Bu süreç, İslami hareketin ideolojik anlamda daha kapsamlı bir bilinçlenmesine yol açtı. Özellikle Hasan el-Benna ve Mevdudi gibi isimlerin fikirleri Türkiye’de yaygınlaşarak İslami hareketin çehresini değiştirdi. Bu düşünürlerin eserleri, milliyetçilik karşıtı bir duruşu ve İslam birliğine dayanan bir dünya görüşünü destekliyordu.

Bu yeni yönelim, milliyetçi ve sağcı muhafazakâr çizgiyi reddederek İslami düşüncenin ana referanslarını Kur’an ve sünnet eksenine oturtmayı amaçlıyordu. Bu dönemde sağ ideolojilerden ve milliyetçilikten uzaklaşılarak milliyetçilik “kavmiyetçilik” olarak değerlendirildi ve İslam birliğine zarar veren bir sapkınlık olarak lanetlendi. Ziya Gökalp ve onun milliyetçilik fikri de İslam’dan kopuşun sembolü olarak görülüyordu.

12 Eylül 1980 askeri darbesinin ardından düşünsel ayrışma daha da belirginleşti. Bu süreçte, milliyetçiliği sorgulayan bazı Türkçü veya Türk-İslamcı figürler, “Milliyetçi miyiz yoksa Müslüman mı?” sorusuyla ideolojik duruşlarını daha net bir şekilde ortaya koydular. İdeolojik dönüşüm yaşayan bazı isimler, milliyetçiliğin İslam birliğini zedelediğini savunarak onu "batıl" olarak nitelendirirken, ırkçılığı ise İslam dünyasına yayılan bir sapma ve adeta bir virüs olarak tanımladılar.

İslami hareketin milliyetçilikle olan bu ayrışması, Ali Muhammed Nakavi’nin “İslam ve Milliyetçilik” kitabında da savunulan görüşlerle benzerdi. Nakavi, milliyetçiliği, Müslümanları bölmek amacıyla emperyalistler tarafından ortaya atılan bir tuzak olarak değerlendiriyordu. Ona göre, Müslümanlar, milliyetçilik akımlarına kapılarak Batı’nın çizdiği yolda ilerlemekteydi. Nakavi’nin çizgisi, bir Müslüman’ın milliyetçi bir bakış açısını benimsemesini imkânsız görüyordu; İslam dünyasında birlik ve beraberlik ancak İslam bayrağı altında sağlanabilirdi.

Macid Arslan El-Kilani, Ulus’tan Ümmet’e adlı eserinde, dünya liderliğini üstlenen Batı'nın İslam coğrafyasında fitne ve fesat yayarak toplumu yozlaştıran, iç savaş ve çatışmaların fitilini ateşleyen fikir olarak milliyetçiliği teşvik ettiğini belirtir. Buna karşılık, ümmet anlayışını öncelikli bir çözüm olarak sunar. Bu süreç, milliyetçiliği ümmetin önündeki en büyük engel olarak gören İslami hareket için yeni bir kimlik arayışı anlamına geliyordu.

Ancak, 2000’lere gelindiğinde bu düşünsel dönüşüm yeniden yerel bir kimliğe büründü. Milliyetçi-muhafazakâr bir anlayış olan “Anadolucu İslamcılık” yeniden yükselişe geçti. Bu eğilim, Tevhidi Düşünce çizgisini kökü dışarıda, ithal bir ideoloji olarak tanımlayarak onu Türk-İslam sentezinden uzak, Arapçı, İrancı veya Kürtçü İslamcılık olarak eleştirdi. Bu bağlamda, milliyetçi-muhafazakâr kesimler, İslamcı hareketi “anti-Türk” olarak nitelendirerek köklü Türk-İslam geleneğinden sapmakla suçladı.

Bu eleştirilerle birlikte, Necip Fazıl, Sezai Karakoç ve İsmet Özel gibi düşünürler, Anadolucu, milli ve yerli görüş çerçevesinde “milli İslamcı” olarak daha fazla ön plana çıkarıldı. Bu anlayış, aynı zamanda Hüseyin Hilmi Işık ve Necip Fazıl gibi isimlerin örnekliğinde, Seyyid Kutup, Hasan El-Benna ve Mevdudi gibi isimlerin temsil ettiği İslamcılığı “Anadolu Türklüğünden” ve Ehl-i Sünnet çizgisinden uzaklaşmak olarak görmüş, bu yaklaşımların ithal ve “imal” fikirler olduğu eleştirisini yapmıştır.

İslamcılığın milliyetçilikle olan karmaşık etkileşimini/imtihanını dört döneme ayırarak ele almak mümkündür. Aynı zamanda bu dört dönem kendi içinde benzerlik taşımakta ve özünde iki temel yaklaşımı göstermektedir. Bu iki temel duruş, İslamcılığın bir yanda milliyetçilikle sentez veya eklektik bir biçimde bir araya getirildiği çizgiyi, diğer yanda ise İslamcılığı özgün bir hareket olarak kabul eden yaklaşımı yansıtır.

  1. Meşrutiyet Dönemi İslamcılığı: Bu ilk dönemde İslamcı düşünce, tevhidi ve ümmetçi bir çizgide gelişmiş, milliyetçilikten özellikle uzak durulmuştur. M. Akif Ersoy ve Babanzade Ahmed Naim gibi dönemin öncü İslamcıları, İslamcılığı saf bir dini düşünce olarak ele almış ve milliyetçilikle bir sentezden kaçınmıştır. Bu bakış, İslamcılığı milletler üstü bir ümmet anlayışına dayandırmış ve dönemin Türk-İslamcılığı ile mesafeli durmuştur.
  2. Erken Cumhuriyet Döneminden 1970’lere Kadar Süren Dönem: Tek Parti döneminde siyasi baskılar nedeniyle kamusal varlık gösteremeyen İslamcılar, çok partili döneme geçişle birlikte milliyetçi ve muhafazakâr bir çerçevede gelişme imkânı bulmuşlardır. Bu dönem, yerli ve milli değerlere vurgu yapan Anadolucu bir İslami anlayışın ön plana çıktığı dönemdir. Bu anlayış, milliyetçi ideolojiyle sentezlenmiş ve İslamcılığı bir ulus-devlet çerçevesinde yorumlayan milliyetçi-muhafazakar-mukaddesatçı anlayıştı.
  3. 1970'ler ve Sonrası: Üçüncü dönemi temsil eden bu dönem, yeniden Meşrutiyet dönemi İslamcılığına dönme çabalarının ağırlık kazandığı bir süreci simgeler. Bu dönemde, milliyetçilikten uzaklaşılarak, ümmetçi ve anti-emperyalist bir duruş benimsenmiştir. “Tevhidi Düşünce” veya “İslamcı hareket” adı altında ortaya çıkan hareket, özgün İslamcı kimliği yeniden canlandırmayı ve saf bir İslam vurgusu yapmayı hedeflemiştir. Bu yaklaşım, Afganistan, Filistin ve diğer İslam coğrafyalarındaki mücadelelere destek vermek gibi uluslararası dayanışmalarla ümmet fikri güçlendirilmiştir.
  4. 2000’ler ve Sonrası: Bu dönem, Tek Parti sonrası gelişen sağcı, muhafazakâr ve milliyetçi eksene geri dönüldüğü bir dönemi işaret eder. İkinci dönemdeki çizgiyle paralel bir anlayış yeniden ortaya çıkar; yerli ve milli değerlere vurgu yapan İslamcı bir bakış ön plana çıkar. Anadolu’nun kültürel ve dini birikimini esas alan bu yaklaşım, İslamcılığı yeniden milliyetçi-muhafazakâr bir çerçeveye oturtmaya çalışır.

Bu dört dönem, İslamcılık ve milliyetçilik arasındaki ilişkiyi hem bir sarmal içinde hem de iki temel eğilimle (saf ümmetçi İslamcılık ve milliyetçilikle harmanlanmış bir İslamcılık) anlamamıza imkân verir. Her iki yaklaşım da İslamcılığın Türkiye’deki düşünce dünyasında nasıl biçimlendiğini ve nasıl değişkenlik gösterdiğini ortaya koymaktadır. Öte yandan bu yaklaşımların siyasal alanda da görüldüğü vakidir.

Bugün gelinen noktada, Türkiye'de İslami hareketlerin milliyetçilikle olan imtihanı hala devam etmektedir. Bir yanda, milliyetçiliğin İslam’ın özüne aykırı olduğunu savunan bir görüş; diğer yanda, milli kimliği İslam’la birleştiren Türk-İslam sentezini sahiplenen bir duruş var. Bu ayrışma, İslami hareketin içinde farklı ideolojik yönelimlerin bir arada bulunmasına neden olmaktadır. Türkiye’de İslamcılık, bir yandan evrensel bir İslam birliğini savunurken, diğer yandan yerli ve milli kimliği benimseyen bir çizgide devam etmektedir. İslami hareketlerin bu dinamik yapısı, diğer taraftan Türkiye'nin siyasi ve toplumsal yapısında önemli bir rol oynamaya devam ettiği görülmektedir.

*Bu makalede ifade edilen fikirler yazara aittir ve İslam Düşüncesi'nin editoryal duruşunu yansıtmayabilir.

Kaynakça

“Müslümanca”, Akıncılar, Sayı: 1, 3Ağustos 1979.

Akif İnan, “Öldüren Zehir”, Akıncılar, Sayı: 5, 4 Ekim 1979.

Akif İnan, “İslam Birliği Üzerine”, Akıncılar, Sayı: 5, 8 Kasım 1979.

Zeki Can, “Milliyetçilik Uydurması”, Akıncılar, Sayı: 1, 3Ağustos 1979.

Emrah Zayi, “Babil Kulesindeki Kan”, Akıncılar, Sayı: 6, 21 Ekim 1979.

Serkan Yorgancılar, İslamcı Gençliğin Yazılmamış Öyküsü Akıncılar, Otoriter Kitap Yayınları, Antalya, 2016.

Şura, Sayı: 28, 25 Temmuz 1978.

Sabahattin Arıç, “İşte Mason Ziya Gökalp”, Şura, Sayı: 10, 23 Mart 1978.

Selahaddin Eş Çakırgil, “Alpaslan Bey’e mektub”, Tevhid, Sayı: 11, 5 Mart 1979.

Abdullah Birisi “MHP ve Müslümanlar”, Tevhid, Sayı: 11, 5 Mart 1979.

Beşir M. Nafi, İslamcılık, Yarın Yayınları, çev. Burhanuddin Aldiyai, İstanbul, 2012.

Mehmet Sümbül, “Milliyetçi miyiz Müslüman mıyız”, Ümmet Yayınları, 6. Baskı, Bursa, 1996.

Ali Muhammed Nakavi, İslam ve Milliyetçilik, Çıra Yayınları, İstanbul, 2005.

Macid Arslan El-Kilani, Ulus’tan Ümmet’e, çev. Murat Serdaroğlu, Pınar Yayınları, İstanbul, 1994.

Atilla Fikri Ergun, Milli İslamcılık İthal İslamcılığa Karşı, Kibele Yayınları, İstanbul, 2016.

Milli Gençlik, Sayı: 1, Aralık 1974.

Milli Gençlik, Sayı: 3, Şubat 1974

*Bu makalede ifade edilen fikirler yazara aittir ve İslam Düşüncesi'nin editoryal duruşunu yansıtmayabilir.