Modernizmin Din Algısında Yarattığı Tahribat

02 Kasım 2024 / Prof. Dr. Enver Arpa

1. Modern Tüketim Kültürünün Müslüman Zihin Üzerindeki Etkisi

İnsanların etkisi altında yaşam sürdüğü farklı kültürel ortamlar, ilgili toplumların kültürel kodlarının yanısıra dini anlayışının şekillenmesinde de önemli bir role sahiptir. Birey, çoğu zaman bilinçsizce maruz kaldığı ve etkilendiği ortamın formlarına göre şekillenmekte ve bu süreçle birlikte kendisinde gelişen dönüşümün farkına bile varamamaktadır.

Müslüman toplumların uzun yıllardır sahip olduğu geleneksel din anlayışı günümüzde tarihte hiç olmadığı kadar keskin ve dönüştürücü bir değişimin pençesine düşmüş bulunmaktadır. Çağımızın baş döndüren teknolojik gelişmeleri, insanları kronik düzeyde etkisi altına alan modern iletişim teknolojisi günümüz insanını bir çok yönüyle hızla dönüştürdüğü gibi dini anlayışını da önemli oranda değişime tabi tutmaktadır. Ticaret, sanat, eğitim vb. hayatın hemen tüm yönlerini etkileyen ve tüketim güdüsünü kışkırtıcı bir özelliği bulunan bu teknolojik gelişme, sihirli gücüyle adeta bireyi kendisine bağımlı hale getirmekte ve popülaritesi sayesinde zihinlerde normalleşerek içselleştirilmektedir. Bu popüler tüketim anlayışı tüm unsurlarıyla toplumun dini ve kültürel yapısını yeniden inşa ederek bir değişime tabi tutmaktadır. Dini anlayışta yaşanan dönüşüm ise dindarlığı yeniden şekillendirerek geleneksel anlayıştan önemli oranda farklılaştırmaktadır.

19. ve 20. asrın Müslüman zihne dayattığı ve kutsadığı en etkili dönüştürme araçları pozitivizm ve modernizm olmuştur. Pozitivizm, insan aklını belirli öncüllerle şekillendirip geleneksel din anlayışında önemli çözülmelere yol açmıştır. İleri sürdüğü akılcı ve pozitivist tutumla insan zihnini etkisi altına alan bu maddeci yaklaşım Müslüman bireyleri de zihinsel olarak etkilemekte ve kendi öncülleri doğrultusunda tavır geliştirmelerini dayatmaktadır. Geleneksel anlayışta normal görülen pek çok dini ve kültürel düşünce ve tutum modern zihin tarafından izah (ve kabul) edilemez bir durum olarak lanse edilmektedir. Bu dayatmanın etkisinden kurtulamayan Müslüman zihin, geleneksel düşünce dünyasının bir çok unsurunu sorgulamaya ve bu konudaki tutumunu değiştirerek poztivizmin dayatmalarına boyun eğer hale gelmektedir. Bu konu ayrı bir inceleme gerektirecek derinliğe sahiptir. Bu yazıda ise modernitenin Müslüman bireyin din algısında yarattığı tahribat üzerinde durulacaktır.

Modernitenin en etkili dayatması hazcı tüketim anlayışını popüler hale getirip kaçınılmaz bir unsura dönüştürmesidir. Modernite, insanın cennetini adeta bu dünyaya taşımıştır. Mutluluğu bu dünyada yaşanması gereken bir değer olarak lanse etmiş ve bunu yaşamın tüm alanlarında geçerli kılmaya çalışmıştır. Bu da hedonist tüketim güdüsünü ileri düzeyde kışkırtmaktadır. Modernlik, hayatın amacını adeta insanların her şeyden sınırsız haz alması olarak belirlemiştir. Bu yaklaşım, İslami yaşam pratiğinde ve genel ahlaki değerlerde inanılmaz bir tahribata yol açmaktadır. Müslümanlar, günlük hayatlarında popüler kültüre direnme yerine onun ürünlerini meşrulaştırma çabası içerisine girmiş bulunmaktadırlar. Piyasanın dayattığı tatil köyleri, alışveriş merkezleri, cafeler, sinema/tiyatro salonları vb. toplumsal yaşam alanlarında kendi mevcudiyetlerini gerekçelendirme gayreti içerisindedirler. Popülaritesi yüksek alışveriş merkezlerinde zamanı heba etme, turizm hareketliliğinde yer alma ve tatil yapma arzusu, TV eğlence programlarında görünme isteği gibi birçok popüler tüketim unsuru, dindarları da dramatik bir şekilde pençesine almış bulunmaktadır. Diğer bir ifadeyle söylemek gerekirse Müslümanlar açısından sadece mekânlar değil, insan ilişkileri ve tutumlar da değişmekte, dini değerler özellikle gençler arasında hızla anlam kaymalarına uğramaktadır. Artık dindar gençler arasında da çarşıda sokakta kadın erkek birliktelikleri, flörtler yaşanabilmektedir. Dindar gençler bile parklarda, kafelerde İslami anlayışla çelişen bir tutumla samimi görüntüler sergileyebilmektedirler. Mahremiyetin, sakınmanın bir sembolü olan, İslâmi bir değer ifade eden başörtüsü, örtünme gerekçesiyle taban tabana zıt bir tutumla takılmaktadır. Bu tür davranışlar sahih dindarlığı peyderpey değiştirmekte ve şekli unsurlarına aşırı önem veren bir Müslümanlık anlayışının gelişmesine ön ayak olmaktadır.  

2. Modern Tüketim Anlayışının İlk Kurbanı: Ahlaki Değerler

Modernlik bilincinin dayatması olan haz eksenli tüketim kültürü, pençesine aldığı insanı sınırsız haz alma duygusuyla şartlandırarak ahlaki ilkeleri, inanca dayalı prensipleri vb. değerleri göz ardı etmesinde başrolü üstlenmiştir. Hedonist tüketim kültürünün en çarpıcı etkisi ahlaki değerlerde yarattığı erozyonda açığa çıkmaktadır. Bu kültür, insanı sahip olduğu geleneksel ahlak ve din kodlarından hızla uzaklaştırarak modernitenin öngördüğü sınırsız hazı normalleştiren yepyeni bir din ve ahlak anlayışıyla yüzyüze bırakmıştır. Müslüman birey, modernitenin etkisinde şekillenen sosyal ortam, modern iletişim araçları, sosyal medya, pozitivst eğitim vb. modernite eksenli araçlarla büyük bir hızla değişime tabi tutulmakta, dini ve ahlaki değerleri bu hızlı yaşam döngüsü içerisinde dikkat çekmeden bir dönüşüme maruz bırakılmaktadır.

Sahip olduğu dini değerleriyle seküler modernleşmeyle bir çelişki içerisinde bulunması gereken günümüz Müslümanları bu dönüşümden en büyük payı almaktadırlar. Müslüman bireyler sahip oldukları ahlaki değerleri dikkate almadan popüler tüketim kültürünü içselleştirmekte ve piyasa kültürünün hakim kılınmasında adeta payanda görevi görmektedirler. Ortaya koydukları bu dönüşümün İslami ilkelerle örtüşüp örtüşmediği konusu hazcı tüketim kültürü içerisinde yoğrularak hergeçen gün daha da önemsiz hale gelmektedir. İçselleştirilen piyasa tüketim kültürü, hedonist tüketimi meşrulaştırarak dini kültüre de baskın hale getirmektedir. İçselleştirilen modern yaşam tarzı, İslami kültürü horlayan televizyon programlarını, sosyal medya paylaşımlarını, kötü amaçlara alet edilen teknoloji kullanımını ve tüketim anlayışını dini ve ahlaki değerlerle içiçe geçirerek döüştürmekte ve bu yeni haliyle meşrulaştırmaktadır. Bu içselleştirmeyle birlikte modenite ve tüm dayatmaları meşruiyet kesbederek yeni bir din ve ahlak anlayışı ortaya koymaktadır. Bu anlayış toplumsal yaşamda sekülerliği her geçen gün dozunu arttırarak hayatın bir parçası haline getirmektedir. Modern yaşam tarzı, böylece tüm boyutlarıyla insan hayatının bir parçası haline gelerek geleneksel dini ve ahlaki anlayışın yerine kendi din ve ahlak anlayışını ikame etmektedir.

3. Modernitenin İkinci Kurbanı: Müslüman Aile

Modernitenin kaynağı ve tek temsilcisi olarak görülen Batı, ülkemizde Cumhuriyetin ilanıyla birlikte kalkınmanın ve ilerlemenin yegane adresi olarak görüldü. Ne var ki Batı’yı ileriye taşıyan sanayi ve ve teknolojik gelişimi değil İslami değerlerle önemli çatışma alanları bulunan Batının kültürü ve sosyal yaşamı ithal edildi. Batılılaşmanın en büyük tezahürü ise kılık kıyafet ve aile yapısının yeniden tanzim edilmesinde arandı. Çoğu zaman sanayi ve teknolojide ilerleme kılıfıyla pazarlanan Batılılaşma fikri en büyük tahribatı Müslüman ailede yaşattı. Sevgi ve saygı esasları üzerine inşa edilen Müslüman aile yapısı bu esasları görmezden gelinerek kurumsal bir yapıya dönüştürülmek istendi. Batı’dan mülhem kurumsal aile yapısında aile bireylerinin rolü sevgi ve saygı temelinden ziyade mekanik bir anlayış arzetmektedir. İslami kültürde aile bireyleri birbirleriyle güçlü bağlara sahiptir. Eşler nikah akdiyle birbirlerinin koruyucusu ve en büyük destekçisi haline gelmektedirler. Her biri diğerinin mahremiyetini koruyup dışarıya sızdırmamakla yükümlüdür. Çocuklar başta anne ve babaları olmak  üzere büyüklerinie sevgi ve saygıyla muamelede bulunmak ve ebeveynlerine sonsuza dek saygı gösterip onları kanatlarının altına almakla yükümlüdürler.

Oluşturulan seküler kurumsal yapının Batılı değerler doğrultusunda güçlendirilmesi için modernitenin bütün araçları devreye alındı. Bu araçların en etkili olanı ise şüphesiz ki medya ve kitle iletişim araçlarıdır. Televizyonlarda gösterilen filimler, diziler, gündüz kuşağı olarak ifade edilen evlilik ve yarışma programları gibi programlar bu fikri alttan alta beslemeye çalışmaktadır. Dizilerde nikahsız birliktelikler gayet normalmiş gibi işlenmekte, teşhircilik bir cesaret örneği olarak sunulmakta ve toplumsal hafızada bunların normal olduğu algısı yaratılmaktadır. Oysa bu tutum ve davranışlar Müslüman toplumlarda geçerli olan davranışlarla taban tabana bir tezat oluşturmaktadır.

Modernitenin Müslüman birey üzerindeki en büyük tehdidi günlük hayattaki pratiklerinden biri olan giyim kuşamına yönelik olmuştur. Vücudun mahremiyetini sağlayan kıyafet, özellikle kadınlar açısından görünürlüğünü artıracak cinsel çağrışımlar barındıran modanın tehdidiyle yüzyüze bırakılmıştır. Popüler tüketim anlayışının moda etiketiyle piyasaya dayattığı kıyafetler kadın bedenini saydamlaştırma, cinsel estetik düzeyiyle ilişkilendirme amacı gütmektedir. Oysa İslami gelenekte gövdenin örtülmesi, Müslüman kadının mahremiyetini koruma ve modernitenin dayattığı anlayışa karşı direncini ifade etmektedir. Diğer bir ifadeyle modernite bedenin cinsel açıdan çekiciliğini artırma amacı güderken İslam, kadının cinsel açıdan çekiciliğini örtme amacı gütmektedir. Popüler tüketim kültürünün en etkili dönüştürmesi bu alanda yaşanmaktadır. Müslümanların popüler kültürle içiçe geçmesi Müslümanlar açısından oldukça ilginç bir pratiğin doğuşunu da beraberinde getirmiştir. Örtünme adeta dinsel işlevinden soyutlanarak cazibe ve güzelliği hedef edinen moda ağırlıklı bir tutuma evrilmiştir. Tesettür böylece örtünmeyi değil, açılmayı temsil eder bir hal almıştır. Bu gidişatın tabii bir sonucu olarak tesettür defileleri düzenlenmeye ve bu dönüşüm meşrulaştırılmaya başlanmıştır.

Özetle ifade etmek gerekirse günümüzde Müslümanlık aşılması gerçekten zor bir dönüşümle yüzyüze gelmiştir. Sahih İslam taraftarı Müslümanlarının işi gerçekten zorlaşmıştır. Yüzyıllar boyunca algılayıp yaşattıkları dindarlık anlayışları, uğradığı bu dönüşümle birlikte İslâm’ın saf ve değişmez niteliğini temsil edebilmekten çok uzaklaşmıştır. Bunun en önemli nedeni Müslümanların, popüler tüketim anlayışına teslim olarak onu içselleştirmeleri ve dinin özüyle olan uyumsuzluğunu dikkate almamalarıdır.

Popüler tüketim kültürünün yaşattığı bu dönüştürücü rüzgârdan etkilenmemenin yegane yolu ise gerçek İslâm’la sürekli ve şuurlu bir irtibat içerisinde bulunmaktır. Niyazi Mısri’nin de dediği gibi mü’min; “Her yerde (işyerinde çarşıda, pazarda) Allah’ı görüyormuşçasına günde beş defa kıldığı namaz gibi olabilmelidir.

*Bu makalede ifade edilen fikirler yazara aittir ve İslam Düşüncesi'nin editoryal duruşunu yansıtmayabilir.