İslami Hareket ve Manevi Danışmanlık

18 Şubat 2025 / Abdulkadir Kızılboğa

İnsan. Anne babasının vesilesi ile dünyaya gelen ve ömrünü burada hitama erdiren; Rabb’inin akıl verdiği ve sorumluluk yüklediği bir canlıdır. Kendisine yüklenen sorumluluk, verilen akıl ve biçilen ömür ile hayatı anlama ve güzelce yaşama gayreti içinde olan varlık olarak insan, pek tabii yaşamı boyunca zorluklar ile karşılaşmaktadır. O zorlukların en büyüğü bir yaşam gayesi edinmesi, hayatı anlamlandırması ve başına gelen olaylara rağmen yaşama tutunmasıdır. Bu zorlukları aşmak için bazen bir yardımcı; danışman, rehber, mentör vs gibi adlandırılan birilerine ihtiyaç duyabilir. Böyle bir durumda fertlere eşlik edebilecek ve onların yanında olabilecek ve ihtiyaçlarını giderebilecek mefhumlardan birisi de Manevi danışmanlıktır.

Manevi danışmanlık modern dünyada yaşayan ferdin farklı yaşam biçimlerinde başına gelen olaylar ve içinde bulunduğu durumlarda, kişinin din ve maneviyatla olan ilişkilerinde kendilerinin başa çıkma gayretleri içerisinde yanlarında olunan bir sürecin adıdır. Özellikle yurtdışında, dindar oldukları bilinen kişilerin dini yaşamaları ve ibadetleri yerine getirmelerinde bireylerin yanlarında olmaya Manevi Rehberlik denir.

Manevi danışmanlığın asıl amacı DSÖ’ün sağlıklı insan tanımında yer alan “kişinin fiziksel, sosyal ve ruhsal refah içinde olma hali” olarak tanımlanan ifadesindeki manevi boşluğa dikkat çekmektir. Çünkü insan sadece fizyoloji, sosyoloji, psikoloji ve biyolojiden ibaret değildir. Ne olursak olalım, ne yaparsak yapalım, neye inanırsak inanalım içimizde hep mutmain olmasını beklediğimiz bir şey vardır. İşte o ancak Allah’ın evirip çevirdiği kalptir. Maneviyattan kastımız da aslında budur.

Hayatın içerisinde farklı dinamiklere sahip olan insanoğlu psiko sosyal bir yapıdadır. İslami hareket, hem bu dinamikleri haiz hem de manevi bir iklime sahiptir. Dolayısıyla manevi danışmanlık adı altında fertlerin birçok ihtiyacını karşılayan bir yapıdır. Kişinin bir yere ait olması ve bu aidiyet içerisinde değer bularak bir işe yaradığını hissetmesi öncelikle olarak hayatta varlığına dalalettir. Bu dalaleti edindikten sonra insanoğlu yaşamsal döngü içerisinde başına ne olay gelirse gelsin varlığını anlamlandırdığı için süreçlerden hep olumlu çıkacaktır. Başına gelebilecek her türlü olaya göğüs gerebilmesi öncelikle kişinin tevekkül sahibi olması ardından yakınlarının ona destek olması ve onu teskin etmesiyle mümkündür. Bunun dışında güvenli bir ortamda ilişki içinde olduğu kişiler tarafından sevilmesi de sürecin olumlu gerçekleşmesi anlamında oldukça önemli bir yerdedir.

Varlığını, Allah’ın ayetleri ve Efendimiz’in güzel sözlerini yaymak ve dünyayı daha yaşanabilir bir hale getirmek üzerine kurgulayan İslami Hareket ise insanları iyiye, doğruya ve güzel olana çağırır. Dini toplumsal alanda yaşamayı ve yaymayı gaye edinir. Bu yönüyle bir davet ve irşad hareketidir. İyiliği emredip, kötülükten sakındırmak gibi eylem temelli bir gaye ile yola çıkılması İslami Hareketin manevi danışmanlığın ön gördüğü ihtiyaçlar içinde “gaye” maddesini ilk olarak ve sağlam temellere dayanarak verdiğini gösterir. Ferdin gaye edindikten sonra kendisini güven içinde ve değerli bulması gerekir. İslami Hareket içinde yer alan bir ferdi düşündüğümüzde, aidiyet bilinci yerinde ve güvenli bir ortamda olduğunu görürüz. Güvenli ortam, gaye ve işe yarama hissi. Tüm bunları haiz bir bütünden bahsediyoruz.

"Meşruiyetini ve bütün ilkelerini İslam dininin ana kaynakları Vahy/Kur’an ve Nübüvvetten/Sünnetten alan, Allah’a kulluk ve yeryüzünde halife olarak yaratıldığı bilincinde olan, bu bilincin ona imar görevini ve hakikatin şahitliğini yapma sorumluluğunu yüklediğini kavrayan, bu hedeflere kardeşlik/ümmet ve cemaatsel/örgütlü  birliktelikler ve şura eksenli sahih bir metotla ulaşılacağını idrak eden, bütüncül bir dünya tasavvuru, her daim yenilenen bir ıslah, ihya, tecdid ve inşa sürecinin adıdır." şeklinde İslami Hareket İlke ve Meseleler kitabında tanımlanan İslami Hareket, hayatı İslam’ın kurallarına uygun olarak yaşamayı gaye edinir.

Tanımı biraz daha açmayı dileriz. İslami Hareket yalnızca  bir kurallar bütününü yani anayasayı ifade etmez. Aynı zamanda bir pratiktir. Dolayısıyla kitaplara hapsedilen, hayattan kopuk bir tartışmayı içeren konulardan bahsetmiyoruz. Bizzat hayatın içinde, hayatın tamamını kapsayan ve kaplayan bir olgudur. Müntesibi olan kişilerin hayatta karşılaştıkları sorulara cevaplar verir. Onlara iyiye ve kötüye karşılık ödül ve ceza vaat eder. Bu vaadin en büyük karşılığı kişinin bu dünyada yapıp ettikleridir. O yüzden İslami Hareket içinde olan birisi için eylem yalnızca “ibadet” demek değildir. İbadet zaten Allah’a kul olmanın ve O’nun verdiği nimetlerin şükrünü ifa etmektir. İslami Hareket ise ibadetin yanısıra “salih amel” kavramını da ön plana çıkarır. İyiliği emretmek ve kötülükten nehyetmek temel gayedir. Bu vesile ile İslami Hareket mensubu öncelikle İslam’ı yaşamayı ve temsil etmeyi hedefler. Öyle bir yaşamaya gayret eder ki İslam zaten onu diri tutar ve hareketlendirir. Bu dirilik ve hareket onu güzel insanlar ile bir arada olmaya sevk eder. Bu birliktelik örgütlü iyiye, örgütlü iyi ise dünyayı ıslah etme çabasına kişiyi taşır. Dünyada ulaşmak istedikleri hakikate şahitlik ederken bir yandan da hakikate giden yoldaki taşları ıslah etme çabasında olan İslami Hareket, burada ihya ve inşa metodunu kullanır. Ümitsizliğe düşmez, ye’se kapılmaz, iyilerden ayrılmaz.

Eşrefi mahlukat olarak yaratılmış insanoğlu, hayatta her daim bir yardıma, birlikteliğe, güvene ve aidiyete muhtaçtır. İnsanı kamil olma yolunda tüm arzu ve isteklerine gem vurup, onları dizginleyip, hayatını daha güzel, daha berrak ve daha munib bir hayat yaşamak ister. Bu yaşam arzusunun önündeki en büyük engel yine insanın kendisidir. Yukarıda ifade ettiğimiz dizeler ile insanın kendini yine kendisinden olan ile “iyi, kamil ve tam” kılabileceğini düşünerek; insanın insana yurt olduğunu savunmaktayız. Bu savımızda İslami Hareketlerin ferde katkısını göz önüne sererek bu süreçte en büyük yardımı sağlayabileceğini düşünmekteyiz. İslam’ın kendisi güzelin, iyi ahlakın ve doğrunun kaynağı olmak ile bunun en büyük destekçisidir. Ortada bir yanlış olursa da bu İslamı güzel anlamamış ve yaşamamış kişilerdendir.

*Bu makalede ifade edilen fikirler yazara aittir ve İslam Düşüncesi'nin editoryal duruşunu yansıtmayabilir.