İsrail Kolonyalizmi, Kavramsal Manipülasyonlar ve Yeni Tarihçilik-1

26 Nisan 2025 / M. Garip Cesur

Yeni Tarihçiler, İsrail'in resmi tarih anlatısını sorgulayan ve özellikle 1948 Arap-İsrail Savaşı sırasında Filistinlilere yönelik etnik temizlik iddialarını gündeme getiren araştırmalarıyla tanınan, çoğunluğu Yahudi kökenli akademisyen ve tarihçilerden oluşmaktadır. “Post-Siyonist Tarihçiler” olarak da tanınan bu tarihçiler, İsrail'in toprak gaspı politikasını ve ardında saklanan gerçekleri ifşa ederek, İsrail'in gayrimeşru yapısına dikkat çekmeyi başarmışlardır.

Bu tarihçiler arasında, mülteci meselesinin arkasında yatan gerçekleri Filistin Mülteci Sorunun Doğuşu: 1947-1949 adlı eseriyle ele alan Benny Morris, Filistin’in Etnik Temizliği ve Yeryüzünün En Büyük Hapishanesi çalışmalarıyla tanınan Ilan Pappé, "Tarihçinin işi yargılamaktır" diyerek 1948 Arap-İsrail Savaşı'na ilişkin arşiv belgelerini yayınlayan Avi Shlaim bunlar arasındadır. Hakeza  İsrail siyaseti, ideolojisi ve kimliği üzerinde Holokost'un derin etkisini Yedinci Milyon: İsrail ve Holokost (2000) ve 1917-1948 yılları arasında Filistin'deki Britanya Mandası dönemini anlattığı Tek Filistin: Britanya Mandası Altında Yahudiler ve Araplar kitaplarıyla öne çıkan Tom Segev gibi tarihçi ve akademisyenler bulunmaktadır. Bunların yanı sıra Hillel Cohen, Simha Flapan gibi birçok isim de bu alandaki önemli çalışmalarıyla dikkat çekmiştir.

Bu tarihçilerin en önemli ortak noktaları Yahudi kökenli olmaları, İsrail kabine tutanakları ve gizli arşiv belgelerine dayanarak İsrail'in sahte tarihini ifşa yazımında bulunmalarıdır. Bu tarihçiler, başta mülteciler, toprak gaspı, Holokost, İsrail’in işgal politikası, Arap ülkeleriyle yürüttüğü gizli ve derin ilişkiler ile İsrail’in yerleşimci kolonyalizmini içeriden bir Yahudi bakış açısıyla ele alarak kamuoyunu yanıltan tarih anlayışını ifşa etmişlerdir.

Yeni tarihçiler, İsrail içerisinde büyük tepki görseler de çoğunlukla Filistinlilerin haklılığını savunmaktan geri durmamışlar, bunun yanı sıra Filistin sorunundan ziyade bir İsrail sorunundan bahsetmişlerdir. Bu yüzden Filistinlilerin yaşadığı sürgün, mülkiyet gaspı ve çeşitli zulümlerin temelinde, İsrail’in kuruluş sürecini şekillendiren Britanya’nın büyük rolü bulunduğunu savunurlar.

Bu tarihçilerden Benny Morris “Filistin Mülteci Sorunun Doğuşu” adlı eserinde göçlerin arkasında yatan asıl nedenin ‘Yahudi paramiliter güçlerin uyguladığı sistematik terör faaliyetleri olduğunu zikreder. Bu paramiliter gruplar  uyguladıkları baskılar, bazı yerlerde yaptıkları etnik temizlik uygulamalarıyla Filistinlilerin vatanlarını terk etmek zorunda kaldıklarını zikreder. Morris Filistinlilerin “Araplar liderlerinin çağrısıyla evlerini terk etti.” Söyleminin doğru olmadığını 1980’li yıllarda açılan arşiv belgelerinin bunu desteklediğini söyler. Ne yazık ki muhtemel uluslararası Siyonist lobinin baskılarına dayanamayan Morris “Evet, bazı yerlerde etnik temizlik oldu. Ama bu yeni bir Yahudi devleti kurmak için gerekliydi.” Diyerek daha önce ileri sürdüğü tezlerinden geri adım attığını belirtmiştir.

Bu yazımızda “Yeni Tarihçilerden” Ilan Pappe’nin “Yeryüzünün En Büyük Hapishanesi” kitabından referansla içeriden bir Yahudi akademisyenin anlattıkları üzerinden İsrail barbarlığını hep beraber anlamaya çalışacağız. Ilan Pappé 1973 Arap-İsrail Savaşı sırasında İsrail ordusunda savaşmış ve o günden beri de İsrail'in Filistin işgalinin en önemli eleştirmenlerinden biri olmuştur. Ayrıca Exeter Üniversitesi'nin Avrupa Filistin Araştırmaları Merkezi'nin de başkanlığını yürütmektedir.

1948 yılına kadar otuz yıl boyunca İngiliz mandası altında bulunan Filistin, Büyük Britanya Krallığı tarafından devlet kurmalarına engel olunarak yönetilmişti. 1948’de İsrail’in resmi olarak kurulmasına izin verildiğinde ise, manda altındaki Filistin’in yüzde sekseni çoktan Yahudi devleti haline gelmiş, nüfusunun yarısı sürgün edilmiş ve köy ile kasabaların yarısı yok olmuştu. Bu bağlamda Ilan Pappé; Avrupa’nın, kendi topraklarında Yahudilere karşı işlediği suçların bir kefareti olarak Filistin’deki zulme göz yumduğunu belirtir. Avrupa İsrail’e insan gücü, silah desteği ve uluslararası kamuoyu desteği vererek, açıkça tarafını seçmişti.

Pappé, genel olarak İsrail’in Filistin üzerindeki kontrolünü sadece bir güvenlik meselesi değil, sistematik bir sömürge yönetimi ve etnik ayrımcılık politikası olarak ele alır.  Pappe, işgal edilenden ziyade işgalcinin tarihine odaklanarak Filistin’de yaşanan zulmü tüm çıplaklığıyla ortaya serer.  Bu bağlamda Filistin topraklarında yaşanan durumu anlamak için üç tarihsel dönemeçten bahsedilebilir;

1. 1948 - İsrail Devleti’nin Kuruluşu: Bu süreç, Filistin topraklarının büyük bir kısmının İsrail tarafından ele geçirilmesi ve yüz binlerce Filistinlinin sürgün edilmesiyle sonuçlanan Nakba (Büyük Felaket) olarak adlandırılır.

2. 1967 - İşgalin Derinleşmesi: Altı Gün Savaşı sonucunda İsrail, Batı Şeria, Gazze Şeridi, Doğu Kudüs ve Golan Tepeleri’ni işgal etti. Bu, İsrail’in Filistin topraklarındaki hâkimiyetini pekiştirdiği ve bugünkü işgal sisteminin temelini attığı dönemdir.

3. 1993 - Oslo Anlaşmaları ve Yeni Kontrol Mekanizması: Bu anlaşmalar, İsrail’in askeri işgalini sona erdirmek yerine, Filistin Yönetimi’ni sınırlı bir otorite olarak devreye sokarak Filistin topraklarını farklı bölgelere ayıran ve İsrail’in kontrolünü devam ettiren bir sürecin başlangıcını oluşturdu.

Bu üç olay, Filistin’in giderek daha büyük bir mega hapishaneye dönüşmesine neden olan önemli tarihsel gelişmelerdir.

Yerleşimci Kolonyalizmin iki planı; Shacham Planı ve Plan Dalet ( D plan)

Yerleşimci Kolonyalizm (settler colonialism), klasik sömürgecilikten farklı olarak, Avrupalıların sadece ekonomik ya da siyasi olarak bir bölgeyi sömürmek değil, o bölgeyi kalıcı olarak ele geçirmek ve yerli halkı yerinden etmek amacıyla gerçekleştirdiği bir sömürgecilik türüdür. Yani amaç sadece kaynakları kontrol etmek değil, yerli halkın yerine yeni bir nüfus yerleştirerek toprakların tamamen sahiplenilmesidir. Filistin’in otuz yıllık İngiliz mandası döneminde yaşanan toprak gaspları bunun en önemli örnekleridir. Sömürgecilikte mahir olan Avrupa merkezli kolonyal sömürge imparatorlukları/devletleri,  yüzyıllarca sömürdükleri -başta Afrika olmak üzere- dünyanın birçok bölgesinde derin yaralar bırakmakla kalmadı, aynı zamanda o bölgelerin yeraltı ve yerüstü zenginliklerini de talan ettiler.  Bu bağlamda Filistin topraklarının başka bir halka peşkeş çekilmesi kolonyal Avrupa sömürgeciliğinin bir mirası olsa gerek.

İsrail’in yayılmacı kolonyal siyasetinde hazırlanan iki planın öne çıktığını görüyoruz.   Bunlar  1947 yılında hazırlanan Plan Dalet  ve 1967 de uygulanan Shacham(şaşam) planı. Tarihi süreç içerisinde ayrıntıları ortaya çıkan  bu iki plan,  İsrail’in toprak gaspı siyasetini, yayılmacılığını ve yaptıkları katliamların arka planını anlamak açısından önemli.  

Plan Dalet (Plan D olarak da bilinir), Yahudi Ajansı lideri ve daha sonra İsrail'in ilk başbakanı olacak olan David Ben-Gurion tarafından 1947 yılında talep edildi. Bu plan Haganah  (Filistin'deki İngiliz Mandası'nda 1920 kurulan Yishuv(Filistindeki Siyonist girişim) adına faaliyet gösteren başlıca Siyonist paramiliter örgüt) tarafından geliştirilerek 10 Mart 1948'de uygulanmaya başlandı. Bu plan Filistin’in işgal sürecinde yeni bir aşamaya geçtiğinin bir belgesi olarak kabul edilir.

Plan, kurulan Yahudi devleti ve onun dışındaki sınırlarda yaşayan Yahudilerin güvenliğini sağlamak ve  kontrolü ele geçirmek ile sınırlı değildi. Yeni yerleşim alanlarının işgali, köy ve meskenlerin nasıl kuşatılacağı, Filistinlilerin nasıl kovulacağı, bu bölgelerin bombalanması tarzında bir çok stratejik plan ve uygulama yönergesi barındırıyordu.

Aslında bu plan 1937 yılında hazırlanan Avnir planının son halkasıydı.  İngilizlerin Filistin’den çekileceğini öngören bir dizi analiz neticesinde hazırlandı. Haganah’ın 1945'te hazırladığı dört genel askeri stratejik planın bir gereği olarak İsrail'in kurulması ve Filistinlilerin mülksüzleştirilmesi amaçlanıyordu. Bu planı besleyen A, B ve C planları çoktan hazırdı. Planının en temel amaçlarından biride manda yönetiminin Filistin’i terk etmeden önce daha fazla toprak ele geçirmeyi amaçlamaktı. BM taksim planına rağmen İngiliz mandasının desteği ile istenilen sınırların ötesine zamanında ulaşılmıştı.   Plan gereği her Yahudi kadın ve erkek askeri eğitim alarak, Avrupa’dan getirilen askeri teçhizatla silahlandırıldı.

Planın uygulanmaya başlamasıyla 13 büyük operasyon düzenleyen Haganah, Deir Yasin Katliamı, Tantura Olayı, Lydda ve Ramle sürgünleri gibi büyük ölüm ve yıkımların olduğu hadiselere imza attılar. Bu operasyonların neticesinde 800.000 Filistinli yerinden edildi ve yüzlerce köy yıkıldı. Birleşmiş milletler taksim planına göre Yahudilere %56 oranında toprak verilmişken, Plan Dalet sonrası İsrail, toprakların %78’ine el koydu. İlan Pappe bu planı “sistematik etnik temizlik” projesi olarak değerlendirerek   en başından beri “bu planın özü, Filistin’den Arap halkının kitlesel olarak silinmesiydi.” Der.

Topyekûn bir kuşatma ve işgalin derinleştirilmesi için hazırlanan bir diğer plan olan Shacham planı ise, İsrail’in yerleşimci kolanyalist emelleri doğrultusunda Batı Şeria ve Gazze’yi bir açık hava hapishanesine çevirmekle kalmadı, aynı zamanda Filistin topraklarının tedricen işgalini ve beraberinde büyük bir gaspı da getirdi. İlan Pappé, İsrail arşiv belgelerine ve kabine tutanaklarına dayanarak bu planın ayrıntılarıyla ilgili çeşitli bilgiler aktarır.

Shacham Planı, İsrail’in 1967’de Batı Şeria ve Gazze’yi işgal etmesinin ardından geliştirdiği askeri ve idari kontrol mekanizmasının temelini oluşturan bir stratejidir. Aynı zamanda İsrail’in Filistin üzerindeki baskıcı yönetimini kurumsallaştıran bir plan olarak da modellenir. Bu plan, 1967’deki Altı Gün Savaşı sonrasında İsrail ordusunda görev yapan Rehavam Ze’evi ve Şlomo Gazit gibi generallerin geliştirdiği bir askeri doktrine dayanır. Shacham Planı, İsrail’in işgal ettiği Filistin topraklarında doğrudan askeri yönetim kurmak yerine, 'Filistinlileri kontrol altında tutarken İsrail’in yönetim sorumluluğunu asgari düzeyde tutmasını' sağlayacak bir sistem yaratmayı hedeflemiştir. Planın mimarlarından biri olan Yitzhak Shacham, bu sistemin temel ilkelerini formüle eden askeri yetkililerden biridir ve plan onun adıyla anılır.

Planın ardında üç grup vardı; Ordu, İbrani üniversitesinden akademisyenler ve bürokrasi. Planın zemini 1963’te yapılan bir dizi hazırlık(askeri, istihbarat) ve tatbikatlarla başladı. Bu plana, ortak mutabakatla varılmış olup; birinci ve ikinci intifada, Oslo görüşmeleri ve Camp David gibi süreçlerin tamamında da sadık kalınmıştır. Planın detayları İsrail Askeri Yönetimi ve İstihbarat Yetkilileri tarafından oluşturuldu. Bu plan neticesinde 1967 ile başlayan Altı Gün Savaşı'ndan hemen sonra Batı Şeria, Gazze Şeridi, Doğu Kudüs, Golan Tepeleri ve Sina Yarımadası işgal edildi. Bu bölgelerin nasıl yönetileceğine dair bütün malumatlara bu planda genişçe yer verilmişti.

Bu planın önemli bir ilkesi olarak İşgalin Sürekliliği İsrail’in Batı Şeria ve Gazze üzerindeki kontrolünü sürekli kılmayı hedefliyordu. Ancak bu kontrol, açık bir ilhak yerine dolaylı yollarla sağlanmalıydı. Askeri ve Sivil Yönetimin Ayrılması ilkesi ile de Filistinlilere yönelik günlük yönetim işleri (belediye hizmetleri, eğitim, sağlık) kısmen yerel yönetimlere bırakılırken, İsrail tüm güvenlik, askeri ve stratejik kararları elinde tutacaktı. Batı Şeria ve Gazze’nin farklı kontrol bölgelerine ayrılarak yönetilmesi ise Bölgesel Ayrım fikriyle planda yer buldu. Bu, Filistinlilerin birbiriyle bağlantısını zorlaştıran ve hareket özgürlüğünü kısıtlayan bir sistemdi. Yerleşimci Kolonizasyonu başlığı altında ise Batı Şeria’da Yahudi yerleşimlerinin artırılmasıyla bölgenin demografik yapısının İsrail lehine değiştirilmesi planlanıyordu.

Bu plan, Oslo Anlaşmaları (1993) sonrasında kurulan Filistin Yönetimi'nin kontrolünü sınırlamak için bir temel oluşturdu. Batı Şeria’da A, B ve C bölgeleri olarak bilinen idari ayırımın altyapısını ve Gazze’nin tamamen abluka altına alınmasına giden sürecin başlangıcını oluşturdu. İlan Pappé, Shacham Planı’nın ‘Filistinlileri kontrol altında tutmayı amaçlayan bir sömürgecilik stratejisi olduğunu’ savunur. Plan, İsrail’in Filistin topraklarındaki varlığını "geçici bir işgal" gibi göstermesine rağmen, aslında kalıcı bir işgal mekanizması kurduğunu ifade eder.

İlan Pappé, Shacham Planı'nın ve genel olarak İsrail'in işgal politikalarının kavramsal manipülasyonlarına dikkat çekerken, özellikle işgal kavramının manipülasyona açık olduğunu ve bu kavramın İsrail’in meşruiyetini pekiştirecek bir anlam katmanına sahip olduğunu vurgulamış ve bununla ilgili iki önemli çekinceyi şu şekilde dile getirmiştir:

1- "İsrail ve işgal altındaki bölgeler arasında hatalı bir ayırım fikri yaratıyor. Bu dolaylı bir şekilde İsrail’in eski Manda Filistin’i olan her yerdeki varlığını meşrulaştırıyor. Yani İsrail’in bölgedeki varlığını meşrulaştırıyor."

2-  “İşgal kavramıyla bağdaştırılan siyasi ve hukuki sonuçlar. İşgal geçici bir süreci ifade eder. İşgalciyi destekleyenler işgal gerçekliğini verili bir olgu olarak kabul ederler. ”

Bu bağlamda, 1967 yılında derinleşen işgalin günümüze kadar uzanması, bunun sıradan bir işgal olmadığını, aksine tarihin en uzun işgalinin gerçekleştiğini gözler önüne sermektedir. Patrick Wolfe, bu durumu “yerlinin tasfiye edilmesi” olarak tanımlarken, Edward Said ise “mevcudiyetin gaipliğin yerini alması” ifadesini kullanmıştır.