Modernleşme Dosyası Özet

  • Paylaş:
  • Tarih: 02 Mart 2025     Y: İslam Düşüncesi    Yazdır
img
Modernleşme Dosyası Özet

İslam Düşüncesi sitesi olarak hazırladığımız ve Ocak ayı boyunca yayınladığımız "Modernleşme" dosyasında; alim, düşünür, sosyolog, akademisyen kimlikli sekiz farklı yazarla moderniteyi ve modernleşmeyi ele aldık. Dosya kapsamında verilen cevaplarda öne çıkan başlıkları sizler için özetledik.

"Modernite, Batı’nın kendisini kendisiyle epistemolojik ve teolojik bir çatışma üzerinden var kılması durumudur"

Dosya sorularına verdiği cevapta Muhammed Garip Cesur modern Avrupa düşüncesinin, temel anlayışını kadim Yunan düşüncesinin Aydınlanma felsefesinden ilham alıp yeniden var etmesiyle ortaya çıkmış bir tasavvur olduğunu söylemektedir. Modernite olarak ifade edilen bu durum, Batı’nın kendisiyle epistemolojik ve teolojik bir çatışma üzerinden var kılmasıyla ortaya çıkmış bir durumdur. Bu bağlamda modernleşmenin ve aydınlanmanın en temel ikonik göstergesi olarak yeni Avrupa tarzı düşüncenin popülerleşmesi, dinin gerilemenin bir unsuru olarak gösterilmesi, akıl ve bilimin gelenek karşısında tahkim edilmesi, sanat, estetik ve ahlak anlayışının kendini reforme ederek yeniden var etmesi olmuştur.

"İlerleme eksenli modernite geri kalmanın sebebini dine/İslam’a bağladı"

Dosya sorularımıza verdiği cevapta Prof. Dr. Mustafa Aydın ilerleme eksenli modernitenin, Müslüman toplumların öncelikle aydınlarını ipotek altına almakla kalmadığını, geri kalmanın sebebini dine/İslam’a bağladığını söylemektedir. Halbuki refah, din ile ilgili değil, bir nesnel dünya işidir. Onun için Kur’an’da refahı emreden ve yasaklayan bir ayetle karşılaşmayız. Refah, şartların gereği gerçekleşir ve özel olarak yasaklamaya gerek olmaksızın değerlerin sınırında durur. Değer üretilmez, refah üretilir, sınırını da değerler belirler. Müslümanlar, çağdaşlaşma adına, emanet, adalet, vb. gibi İslam’ın yüksek değerlerini atlayıp Batının araç değerlerini nihai değerler olarak benimsediler.

"İslam, gelenekselliğin ve modernliğin daha ötesinde, ona inananlar için Allah’ın seçtiği dindir"

Dosya sorularına verdiği cevapta Prof. Dr. Mahmut Hakkı Akın doğrudan modernlik ile İslam’ı birbirlerine özdeş inançlarmış gibi karşılaştırmanın eksik tarafları olduğunu söyler. İslam’ın bütünüyle modernliğe, modernizme karşı olduğu bir “İslam ve modernlik” kıyası bir dönem fazlaca vurgulanmış ve hatta literatürü domine etmiştir. İslam, gelenekselliğin ve modernliğin daha ötesinde, ona inananlar için Allah’ın seçtiği dindir. Elbette modernleşmenin Batı medeniyetine özgü bazı yönlerinin tartışılması ve bu sürecin gayriinsani yönelimleri olduğu tespit edilebilir. Tekniğin gelişmesinin siyasi ve iktisadi güç için araçsal hale gelmesiyle işleyen sistemin insanı insanlığına yabancılaştırması, bir kesime refah sağlarken başkalarının zulüm altında yaşamalarına sebep olması gibi pek çok örnek verilebilir. Gayriinsani olan aynı zamanda gayri İslamidir. Ancak gayriinsani durumlar sadece modernleşme ile ortaya çıkmamıştır. Her devirde cahiliye ve cahiliye kaynaklı kötülükler var olmuştur. Dolayısıyla, kendi içinde pek çok parametresi olan bir süreç olarak modernleşmenin bütünüyle kabulü kadar bütünüyle reddine de ihtiyatla yaklaşmak gerekir.

"Gelenek ve modernlik yüzyıllardır birbirine muhalif söylemler olarak kurgulanmıştır"

Dosya sorularına verdiği cevapta Prof. Dr. Cevat Özyurt gelenek ve modernlik yüzyıllardır birbirine muhalif söylemler olarak kurgulandığını söylemektedir.. Ancak günümüzde modernistlerin önemli bir kısmı klasik modernizm anlayışını devam ettirmenin imkânsızlığını görmüşlerdir; gelenekçiler ise modernitenin ürünlerine, kurumlarına ve yöntemlerine duyarsız kalarak var olmalarının imkânsızlığını görmüşlerdir. Gelenekçiler modernliğe yakınlaşırken, modernistler de manevi, dinsel ve tarihsel unsurlara karşı tavır almanın insanı yabancılaştırıcı sonuçlar doğurduğunu gözlemleyip, katı tutumlarını esnetmişlerdir. Bu durumu birçok sosyal bilimci post-modernite olarak adlandırmaktadır. Müslümanlar için post-modernite bir bakıma hâkim ötekileştirme söylemleriyle daha az karşılaşmak anlamına gelir. Ancak dinlerin sosyal ve siyasal alanda varlık göstermesi konusunda takıntılı görünmeyen Post-modernistler günümüzde sınırsız kişisel seçimleri sorgulayan dini ve kültürel kimliklerin/hareketlerin hoşgörü katsayısını eksik bulduklarında aniden bu kimlikleri ve hareketleri dışlayan bir tutum takınabilmektedirler. Günümüzde Batı dünyasında yaygınlaşan din korkusu ve islamofobi gibi olguların temelinde ultra özgürlükçü post-modern tutumun bulunmasını fark etmek, yeni çatışmanın zeminini anlamak açısından önemlidir.

"İslam hiçbir şeyin karşıtı ya da alternatifi değildir. Kendisi bizatihi bir iddia ve inşadır"

Dosya sorularına verdiği cevapta Prof. Dr. Kudret Bülbül İslam'ın hiçbir şeyin karşıtı ya da alternatifi olmadığını söylemektedir. Kendisi bizatihi bir iddia ve inşadır. Böyle bakınca ben doğal olarak İslamı modernleşme de dahil herhangi bir şey ile karşıtlık ya da alternatiflik ilişkisi içerisinde kurgulamıyorum. Modernleşme, küreselleşme, demokratikleşme, sekülerleşme ya da her ne olursa olsun, İslam’ın temel doğruları, pratikleri ve bin yılı aşkın medeniyet birikimi açısından değerlendirilir. Uygun olanlar benimsenir, revize edilecek olanlar düzeltilir ve reddedilecek olanlar da reddedilir. İslam, bir devre ya da topluma ait olan statik, durağan, donuk bir düşünce değildir. Temel doğruları/ilkeleri çerçevesinde İslam düşüncesi her devirde ya da toplumda kendisini yeniden üretir.

"Osmanlı toplumunun modernleşmesi ile 1923 temelli Modern Türkiye sürecindeki modernleşme arasındaki temel fark "Tevhid"in algılanmasındadır"

Dosya sorularına verdiği cevapta Prof. Dr. Osman Şimşek Osmanlı toplumunun modernleşme-emperyalizm ilişkisi ile 1923 temelli Modern Türkiye sürecindeki modernleşme-emperyalizm ilişkinin arasındaki temel farkın "Tevhit" algılaması olduğunu söylemektedir.  19. Yüzyıl sürecinde başlayıp 1918’e değin gelen modernleşme ilişkisinin tarafları her şeyden önce İslam’ın yeniden inkişafını, ıslahını, ihyasını amaçlayan bir tutum ve zihniyet içerisindeydiler. Her biri, takip ettikleri ekol/anlayışa göre, Osmanlı Devletinde İslami öze yeniden dönüşümün oluşumunu sağlamayı amaçlamaktadır. 1923 Modern Türkiye’sinin önceki dönemden temel farkı “tevhid”in sosyal düzen, sosyal sisteme yön veren etki alanlarının tamamen kaldırılmış olmasıdır.

"Sekülerleşmenin dini değerleri ortadan kaldıracağı iddiası yalanlanmış görünmektedir"

Dosya sorularına verdiği cevapta Prof. Dr. Mustafa Tekin sekülerleşmenin dini değerleri ortadan kaldıracağı iddiasının yalanlanmış olduğunu söylemektedir. Esasen bu iddianın gerçekleşmesi de kanaatimizce pek mümkün değildir. Zira insanın en önemli niteliğe “aşkın” boyutlu olması ya da “aşkın”a müracaat ederek kendisini kurmasıdır. Dikkat edilirse Peter L. Berger gibi teorisyenler klasik sekülerleşme teorisinden geri çekilmişlerdir. Fakat bugün post/modern dönemde yeni dinsellikler ortaya çıkmaya başlamıştır. Kurumsallaşmış dine yönelik eleştiri ve geri çekilmeler devam ederken, postmodern dinimsi yapılar, spritüel ayinler hatta seküler kutsallar insan hayatında kendi yerlerini almışlardır. Bu durum, bir yandan dinin insan için vazgeçilemezliğine işaret ederken, diğer yandan insan(lığ)ın yeni dinsel inşalar yaptığını anlatmaktadır.

Fakat her halükarda modernleşmenin belirli ölçüde toplumlarda sekülerleşme eğilimleri yarattığını söyleyebiliriz. Müslümanların belki üzerinde düşünmeleri gereken şey; dünyada yaşayan varlıklar olarak kendi düşünce ve pratiklerindeki referans sistemlerini yeniden gözden geçirmeleridir. Mütevazi peygamberi yaşama tekrar bakmalarıdır. 

"İslam dünyasının modernleşme hikayesinden bahsederken her bir İslam ülkesinin kendisine mahsus bir tecrübesinin olduğunu belirtmek gerek"

Dosya sorularına verdiği cevapta Adem Ceylan İslam dünyasının modernleşme hikayesinden bahsederken her bir İslam ülkesinin kendisine mahsus bir tecrübesinin olduğunu belirtmek gerektiğine dikkat çekmektedir. Bu önemli detaya rağmen Arap Baharı sonrasında batılı devletlerin gösterdiği refleksin Aksa Tufanı’yla inkârı mümkün olmayan bir tavrı ortaya çıkarması İslam dünyasının modernitenin bagajında olan tüm kavram setine karşı güçlü bir sorgulama sürecini tetikledi. Post modern düşünürlerin modernlikle alakalı tüm sorgulamalarının günün sonunda modernitenin kendini restore etmesine yaradığı birçok isim tarafından ifade ediliyor. İslam dünyasında şu an nüve halinde bulunan sorgulama sürecinin çok uzak olmayan bir zaman diliminde Batı modernleşmesinin zorunlu neticesi gibi kabul edilen Batılı hegemonyanın sonunu getireceğini ifade edilebilir.

Yorum Yapın