İsa Özçelik: İslami hareket İslam’ı değişen zaman ve mekanlarda hayata hakim kılmak için yapılan örgütlü mücadelenin bütünüdür

  • Paylaş:
  • Tarih: 05 Temmuz 2024     Y: İsa Özçelik    Yazdır
img
İsa Özçelik: İslami hareket İslam’ı değişen zaman ve mekanlarda hayata hakim kılmak için yapılan örgütlü mücadelenin bütünüdür

İslami hareketler ilkelerini hayata aktarırken hangi yöntemlere başvurmaktadır? İslami hareketlerin İslam düşüncesine katkıları nelerdir? İslami hareketler bölgesel ve küresel hegemonya karşısında halklar için bir alternatif oluşturabildi mi? İslam Düşüncesi sitesi olarak daha bir çok soruyu, "İslami Hareket" dosyasında İsa Özçelik'e sorduk.         

          1. İslami Hareket'in size göre tanımı nedir?

İki kelimeden oluşan bu kavramın ilk sözcüğü, Allah tarafından insanlığa yol göstermek için peygamberlere gönderilen dinin ortak adını ifade eder. İkinci kelime olan hareket ise peygamberlerin aldıkları vahyi pratize ederken ortaya koyduğu örnekliğe işaret etmektedir. Bu bağlamda günümüzde bir oluşumun İslami Hareket olabilmesinin en temel koşulu onun Vahy-Kur’an ve Sünneti kendisi için ana referans kaynağı olarak alıp örgütlenmesini bu kaynaklara göre şekillendirmesidir.

Bir müminin Allah rızasını gözeterek şeriate uygun olarak yapmış olduğu eylemlerin adı olan salih amel olgusu; inşa, ıslah, barış, huzur, hayır, iyilik, yeterlilik, doğruluk ve fayda gibi zengin etimolojik içeriğiyle İslami Hareketi tefsir eden en önemli kavramlardandır. Her bir mümin fert olarak ortaya koyduğu salih ameller vasıtasıyla İslami Hareketin doğal bir üyesidir. Ancak  İslami Hareketi kavramsal bir çerçevede ele aldığımızda, bu kişilerin inandığı davayı hayata hakim kılmak için örgütlü bir mücadeleye girmesi gerekmektedir. Hz. İbrahim’in şirk düzeni karşısında tek başına yapmış olduğu tevhid mücadelesi şu şekilde dile getirilir. “Gerçek şu ki, İbrahim (tek başına) bir ümmetti; Allah'a gönülden yönelip itaat eden bir muvahhiddi ve o müşriklerden değildi.” (Nahl 120) Evet ayette kimi zaman tek başına kalarak yapılan mücadele burada topluluk anlamına gelen ümmet ile ifade edilmektedir. Burada ümmet kelimesine önder manası verildiğinde de yine yapılan mücadelenin örgütsel boyutu öne çıkmaktadır.

İslami Hareketler yaşadığı çağda nebevi tevhid mücadelesini sürdüren yapılanmalardır. Her çağın kendisine özgün öne çıkan problemleri vardır. Osmanlı’nın çöküşü sonrasında Müslümanların siyasi iradeyi yitirmesinden ötürü İslami Hareketler tekrar siyasi otoriteyi sağlamak için yoğun bir mücadeleye girmişlerdir. Bu durum oryantalizm tarafından bağlamından saptırılarak İslami Hareketlerin “Siyasal İslam” gibi saçma bir başlık altında kategorize edilmesi çabasını ortaya çıkarmıştır. İslami Hareketlerin bütüncül bakış açısı inanç, ibadet, ahlak, kültür, sanat alanında olduğu gibi sosyal, ekonomik ve siyaset alanında da söz söylemeyi gerekli kılar. İslam ahkamı ve hedeflerinin bir kısmının gerçekleşmesi ancak devlet aygıtının varlığına bağlıdır. Ancak devlet kurmak İslami Hareketlerin nihai hedefi değildir. Zira geçmişte çok sayıda örneği olduğu gibi kurulan devletlerde de farklı sapmalar baş gösterebilir. İslami Hareket her daim vahyin ışığında tevhid ve adalet eksenli bir hayat kurma çabasının adıdır. Bu anlayış onları iktidar veya muhalefet olmayı aşan bir pozisyonda konumlandırır.

Diğer bir deyişle İslami Hareket, hakikatin değişmez adı olan İslam’ı değişen zaman ve mekanlarda hayata hakim kılmak için yapılan örgütlü mücadelenin bütünüdür.

          2. İslami Hareket ve İslamcılık arasında nasıl bir ilişki vardır?

İslami Hareket ve İslamcılık kavramları kimi zaman birbirlerinin yerine kullanılırken kimi zaman farklı kullanımlara da haiz olabilmektedir. Büyük oranda art niyetli ve manipülatif bir arka plana sahip olan kimi odakların da bu kavramları hariçten gazel okuyarak tanımlamaya çalışması anlam kargaşasına yol açabilmektedir. Bundan ötürü de özellikle İslamcılık kavramı üzerinde önemli tartışmalar yaşanmış ve bazı çevreler bu kelimeyi kullanmaktan imtina etmiştir.

İslamcılık bazılarınca daha teorik bir çerçeve ve entelektüel bir akım, İslami Hareket ise teşkilati bir olgu ve toplumsal bir mücadele şekli olarak olarak görülmüştür.

Bazıları İslamcılığı İslam’ın kendisi olarak tanımlarken bazılarıysa İslamcılığı, geçmişte oluşan dinin yorumlama biçimlerinden biri, yeni bir mezhep ya da meşrep olarak ele almıştır. İslamcılığın, Osmanlı’nın çöküşüne bir çözüm arayışı yahut modern sorunlara bir cevap bulma çabası olduğunu söyleyenler de vardır. İslami Hareketi sömürgeciliğe ve işgale karşı girişilen direniş hareketleri olarak tanımlayıp hilafeti ya da onun yerine geçecek İslami Devletini kurma çabalarına verilen bir isim olarak görenler de vardır.

İster birbirinin eş anlamlısı olarak kullanılsın isterse birbirini tamamlayan bir unsur olarak ele alınsın hatta kimi zaman birbiriyle çelişen, çatışan bir olgu olarak yorumlansın İslami Hareket ve İslamcılık birbiriyle çok yakın bağı olan iki kavramdır. Kelimelerin çağrışımları ve bazı çevreler tarafından istismar edilmesi yahut manipülasyona uğraması bir tarafa konularak bu kavramlara sahip çıkanların veya bu kavramlara konu olanların kendilerini nasıl tanımladıkları çok daha önemlidir.

Müslümanların kendi kavramlarını üretme ve içeriğini doldurma noktasında daha fazla gayret etme sorumluluğu bu bağlamda tekrar gün yüzüne çıkmaktadır.

          3. İslami Hareketlerin temel ilkeleri nelerdir? Bu ilkelerin hayata geçirilmesinde kabul görmüş yaygın yöntemler hangileridir? Bu temel ilkelerden ilkesel bir savrulma görüyor musunuz?

Bir yapının İslami Hareket vasfını kazanabilmesi için yukarıda tanım kısmında işaret edildiği gibi meşruiyetini Kur’an ve Sünnet’e dayandırmak zorundadır.  Bu zeminden hareketle İslami hareketin ilk ve diğer tüm ilkelerinin bağlı kalmak zorunda olduğu değişmez şiarı tevhit ilkesidir. İslami bir hareket, üreteceği bütün düşünsel külliyatı ve oluşturacağı her kurumsal yapıyı tevhit inancına uygun bir şekilde planlamalıdır. İkinci ilkesi adalet ilkesidir. En duru ve sağlam inancın ifadesi olan tevhit akidesinin hayat bulması ancak muhkem bir adalet anlayışı ile mümkün olacaktır. Teori ve eylem birliği, iman amel bütünlüğü tevhidin adalet ile tecessüm etmesiyle anlam kazanacaktır. İslami Hareketin diğer bir ilkesi bütüncül bir bakış açısına sahip olmasıdır. Bu bakış açısı yine aynı şekilde tevhit inancının bir yansımasıdır. Hayatın her alanını bu bakış açısına göre okur ve düzenleme çabası içerisinde olur. Ümmet olma ve kardeşlik ilkesi tevhidin toplumsallaşmasının olmazsa olmazıdır. Müminler kardeştir ve insanlar için şahit olarak vazifelendirilmiş en hayırlı ümmettir. Diğer tüm kişiler insanlıkta kardeşleridir ve Müslümanların adalet şemsiyesi altında yaşamaya hak sahipleridir. İslami Hareket işlerini şura yoluyla yürütür, ehliyet ve liyakata göre vazifeleri dağıtır. Sabitelere dayanarak yeni gelişmelere çözüm aramanın yolu olarak içtihat, İslami Hareketin dinamik yapısını oluşturan bir ilkedir. İçtihatla aynı kökten gelen cihat ise İslami Hareketin her türlü kötülüğe ve emperyalizme karşı sürekli aksiyon içerisinde olduğunu ifade eden en önemli ilkelerden biridir.

Yukarıda sayılan temel ilkelerin yanına farklı ilkeleri de eklemek mümkündür ancak bu ilkeler zaman ve mekan gözetmeksizin tüm İslami Hareketlerin uyması gereken ortak ilkelerdir. Bu ilkelerin hayata geçirilmesinde kendisine uyulması gereken temel ilkeler de vardır. Mesela her halukarda ahlakilik ilkesini korumak bunlardan biridir. Amaca ulaşmak için her yol mübah diyen Makyavelist anlayış kabul edilemez. Başarıya ulaşmak adına dinin temel ilkelerinde taviz verilemez. Tevhit akidesi ve İslam’ın sabit ilkeleri değiştirilemez ve eğip bükülemez.

Geçmişte ve günümüzde İslami Hareketler bu temel ilkeleri yaşayıp yaygınlaştırmak için bulundukları şartlara göre farklı yöntemleri uygulamışlardır. Yöntemler değişkenlikler arz edebilir ancak bu esneklik yöntemlerin hiçbir ilkeye bağlı kalmayacağı anlamına gelmez. Son dönemlerde esen yeni sekülerleşme dalgası genel olarak Müslümanları tesiri altına aldığı gibi İslami Hareketleri de etkilemiş gözükmektedir. Küresel hegemonyanın devasa askeri, ekonomik, siyasi ve kültürel gücü İslam dünyasını her taraftan kuşattığında bunun konjonktürel bir rüzgar olduğu unutulup artık zorunlu bir kader gibi anlaşılması söz konusudur. “Tarihin sonu” gibi söylemler dünya halklarında böyle bir psikolojinin kökleşmesi için üretilmiştir. Halbuki gerek Kur’an kıssaları gerekse kadim gerçekler tarih boyunca nice büyük zulüm şebekelerinin yerle bir olduğunu bize anlatmaktadır.

İslami Hareketler istikamet üzere bir duruş sergileyerek ümmeti vahyin şahitliğine zorlamalıdır. Zira dünyayı uçuruma sürükleyen mevcut küresel çetenin tahakkümünden insanlığı kurtaracak yegane toplumsal alternatif hala İslam ümmetidir.

Ülkemizde yaşanan sapma ve yozlaşmalar İslami Hareketlere daha büyük sorumluluklar yüklemektedir. Zira son dönemde edinildiği söylenen kazanımların önemli bir bölümünün sahici olmadığı ilkelerden koparak yol almanın yaşadığımız trajik sonuçları üreteceği artık yavaş yavaş anlaşılmaya başlanmıştır. Yaşanılan süreç bize hak batıl, tevhit şirk, İslam ve cahiliye gibi temel ayrışma noktalarının üzerini örterek bir yere varılamayacağını göstermiştir. Aynı şekilde İslami kavramların sloganlaştırılarak içinin boşaltılması, politik ya da ekonomik güç devşirmek için araçsallaştırılmasına müsaade etmenin de ne kadar yıkıcı sonuçlarının olduğu ortaya çıkmıştır. FETÖ, DEAŞ gibi sapmalar ve laikçi ihanet şebekelerinin ülkeye verdiği zararlar İslamcıların özeleştiri adı altında geçmişine sövmek yerine İslami Hareketin ilkelerine dört elle sarılmaları gerektiğini açığa çıkarmıştır. Bu makul ve tarihi gerçeklere uygun tavrı takınmanın tüm millet için çok faydalı ve etkin sonuçlar doğuracağı vicdan sahibi her çevre tarafından kabul edilmelidir.

          4. Dünden bugüne İslami hareketlerde (düşünsel, fıkhı ve pratik zeminde) bir değişim gözlemliyor musunuz? İslami hareketlerde düşünsel bir kriz görüyor musunuz?

İslami Hareketler ele alınırken ıslah, ihya, tecdit ve inşa kavramları kilit rol oynar. Bu kavramlar dinamik bir anlayışın tezahürleridir. Değişim hayatın değişmez bir parçasıdır. Ancak kainatta sünnetullah dediğimiz sabit yasalar da vardır. İslami Hareket kavramı kendi içinde bu sabite ve değişkenlik denklemini barındırır. İslam kıyamete kadar insanlığa yol gösterecek sabitelere sahiptir. Kur’an deniz feneri gibi bulunduğu sabit yerden farklı yolcuların yolunu aydınlatmaya devam edecektir. Hareket ise bu sabiteler ışığında yeni koşullara uyum sağlama kabiliyetini ifade eder.

Ne yazık ki sabite ve değişken denklemi bazen yerli yerine oturtulamıyor, din ve tarihsel, kültürel öğeler kimi zaman birbirine karıştırılıyor. Son birkaç yüzyıldır Müslümanlar modernleşme dalgasının büyük meydan okumalarına yeterli cevapları verebilmiş değil. Günümüzde ise postmodern ve ötesine doğru evrilen dijital çağ Müslüman dünyayı daha da karmaşık sorunlar ağıyla baş başa bırakıyor.

Kadının mahremsiz yolculuk yapması, miras hukuku ve ekonomik uygulamalar gibi çok sayıda alanda yakın geçmişle uyuşmayan pratikler yaygınlık kazanıyor. Tüp bebek, organ nakli, saç ektirme gibi ilk çıktığında temkinle yaklaşılan konular şu an neredeyse tartışma konusu bile değil. Pratik gerçekler düşünce ve yeni içtihattan önde gidiyor.

Aslında yalnız İslami Hareketler değil tüm insanlık büyük bir düşünce krizi yaşıyor. Teknolojizmin felsefe ve bilimin yerine geçtiği ifade ediliyor. Yapay zeka,  robotizm, nanoteknolojik füturistik bakış açısı yalnızca düşünceyi değil insanı tartışmaya açarak fıtrata meydan okuyup insan sonrası tartışmalarını ana gündem maddesi yapmaya çalışıyor. Aslında bu tür kriz anlarında yapılan kritikler çözümünde müjdesi olabilir. Zira dünya halklarının çoğunluğunun mevcut hakim paradigmadan ve dünyanın gittiği yönden çok da memnun olduğu söylenemez. Yaklaşık iki yüzyıldır yoğun bir arayış içerisinde olan İslami Hareket öncüleri tüm insanların fıtratına, vicdanına hitap edebilecek hayata dokunan hikmetli ve gerçekçi toplumsal çözüm yollarını bir an önce insanlıkla buluşturmalıdır.

          5. İslami Hareketleri tarikat, STK vb. yapılardan ayıran özellikler nelerdir? İslami hareketlerin STK’lar üzerinden yapılanmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu bağlamda amaç-araç ilişkisinin sağlıklı bir zeminde ilerlediğini düşünüyor musunuz?

İslami Hareketlerin ilkelerinden ve çalışma alanlarından bir kısmına bazı tarikat, cemaat ve STK’lar da sahiptirler. Ancak onlar büyük oranda bu alanların bir kısmıyla ilgilenirler. Kimi eğitim, kimi kültür, kimisi ise yardım işlerine odaklanır. Bir yapının siyasetle ilgilenmesi de onu İslami Hareket yapmaya yetmez. Hatta günümüzün kirli politik alanlarında at koşturmak bilakis o yapıyı İslami Hareket olmaktan alıkoyan bir unsura dönüşür. İslami Hareketler teori ve pratik, düşünce ve eylem, zikir ve cihad, kültür-sanat ve siyaset, yerel ve evrensel, fert-toplum ve devlet tüm alanlarda bütüncül bir bakış açısıyla örgütlü bir şekilde mücadele eden yapılanmalardır.

İslami Hareketler çok sayıda STK’yı bünyesinde barındırabilir. STK yapılanmasının Batı kültürünün bir ürünü olması çok önemli değildir. Zira gerek peygamberler gerekse onun yolundan yürüyen davetçi ve ıslahçılar geçmişte de diğer din ve medeniyetlerin birtakım kurumlarını kullanmışlardır. Önemli olan bu kurumlara kimin ruh üflediği meselesidir. Kendi düşünce ve ahlaki yapısı oturmamış zayıf karakterli kişi ve yapılar elbette araç olarak kullandıkları kurumların rengine bürünebilirler. Böyle durumlarda araç özneye dönüşerek onu kullananı nesneleştirip dönüştürebilir. Son dönemlerde bazı cemaat ve hareketlerin STK’laşması bu bağlamda ele alınmalıdır.

Ruh beden ilişkisi gibi amaç araç ilişkisi de birbiriyle etkileşim içerisindedir.  Bundan ötürü kullanılan formlar dikkatle seçilmelidir onların öze etki edeceği unutulmamalıdır. Eğer bir hareketin tüm yapısı STK formuna dönüşmüşse onun yukarıda bahsettiğimiz İslami Hareket tanımına sadık kalması mümkün değildir. Ancak tekrar ifade edecek olursak temel ilkelerini koruyan bir hareketin STK, sendika, parti vs. kurumlara sahip olması bu kurumları kendi potasında eritebilme gücüne sahip olduğu sürece çok da sorun teşkil etmeyecektir.

          6. İslami Hareketler İslam Düşünce dünyasına ne tür katkılarda bulunmaktadır? Yaşadığımız çağa hitap edecek özgün bir düşünce üretebilmişler midir?

Geçmişte ıslahat önderleri nasıl ki bidat, hurafe ve zulme karşı bulundukları dönemde bir ıslah, ihya, tecdid ve inşa faaliyetinde bulunarak toplumsal aydınlanma ve dirilmeye vesile oldularsa son dönem İslami Hareketleri de İslam Düşüncesine ve halkların refahına önemli katkılarda bulunmuşlardır. Sömürgecilere karşı verilen kültürel ve askeri direnişte önemli rol oynayan İslami Hareketler modernitenin ürettiği çok sayıda problemle başa çıkma hususunda da büyük çaba göstermişlerdir.  Bu mücadele esnasında düşmanına benzeyen, katiline aşık olan ve çözüm yerine çözülmeye su taşıyan kötü örnekler de olmuştur.

İslami Hareketler bazı yerlerde düşüncelerini devlet aygıtı aracılığıyla daha etkin bir şekilde uygulamaya koyabilecek imkana da kavuşmuştur. İran, Sudan ve Afganistan buna örnek gösterilebilir. Ancak Küresel emperyalizm bu ülkelerin istenilen tavırları ortaya koymasına mani olmuştur. İran ve Sudan’da yaşanılan hayal kırıklığını yalnızca dış nedenlere bağlamak elbette doğru değildir. İran’ın etnik ve mezhepsel bir yapıya büründüğü aşikardır. Kendi iç kamuoyunda ve dışarıya karşı cazibe merkezi olacak bir model sunamadığı da ortadadır. İran’ın adalet, huzur ve refahla anılacak bir düzen kuramaması tabi ki öncelikle oradaki önder kadroların başarısızlık hanesine yazılacaktır. Sudan tecrübesi de önce halk isyanı ardından darbe sonra da iç savaşla neticelenen üzücü bir duruma evrilmiştir. Orada da dış faktörlerin baskısı bilinmekle birlikte  İslami Hareket kadroları mevcut tablonun sorumluluğunu üstlenmek zorundadırlar. Afaganistan’da ise gelinen nokta da Taliban yönetimi çok zor koşullar altında yönetimi tekrar ele almıştır. Umarız geçmiş tecrübeleri çok iyi tahlil ederek örnek bir model ortaya koymayı başarırlar. Bu noktada dünya Müslümanları Taliban'ı oturduğu yerden bir de Batı gözlüğünü takarak oryantalist bir zihinle eleştirip aşağılamak yerine tüm güçlerini seferber ederek onların yardımına koşmayı kendilerine görev edinmelidirler.

          7. İslami Hareketlerin toplumsal hayatı ve yönetimleri etkileme gücü hangi boyutlardadır?

İslami Hareketlerin etki gücü bulundukları ülkeye göre değişkenlik göstermektedir. Batılı gözlemcilerin de itiraf etmek zorunda kaldığı bir gerçek var. Çoğu Arap ülkesinde işler doğal haline bırakılır, serbest ve temiz seçimler gerçekleşirse iktidara İslami Hareketler gelecektir. Daha önceden bildiğimiz bu tespit Tunus’ta başlayan Arap ayaklanmalarında net bir şekilde ortaya çıkmıştır. İslami Hareketler halkların diktatörler karşısında direniş göstermesinde ve devrilmesinde başat rol oynamıştır. Devrilen diktatörlüklerin ardından yapılan seçimlerde İslami Hareketler başı çekmiştir. Ancak küresel emperyalizm ve işbirlikçileri İslami Hareketlerin iktidarda kalmasına izin vermemiştir.

İslami Hareketler birçok ülkede sosyal dayanışma, fakir ve yetimlerin gözetilmesi gibi insani yardım alanlarında en etkin faaliyetleri organize etmektedir. Bazı ülkelerde eğitim, kültür, sanat ve kamusal alanda pasif bir pozisyonda iken bazı ülkelerde ise bu alanları domine eden baş aktörlerdir. Halklarla yakın ve sahici temas kurma bakımından sosyalistler ve liberallerden çok daha fazla kabiliyet ve imkana sahip olan İslami Hareketler bu potansiyelini siyasal iktidara tebdil etmek istediğinde yerel ve küresel emperyalizm tarafından şiddete maruz kalarak cezalandırılmaktadır. Ancak son dönemde yaşanan teknolojik yeni sekülerleşme dalgası İslami Hareketlerin ve müntesiplerinin bu potansiyelini aşındırmaktadır.

Bazı ülkelerde ise İslami Hareketler muhalefette olsalar bile yönetimlerin en azından kültürel değerler konusunda ölçülü hareket etmelerini sağlamak bakımından baskı unsuru oldukları söylenebilir.

          8. İslami Hareketlerin öteki ile kurduğu ilişki biçimi ve beraber yaşama anlayışı nasıl bir mahiyete sahiptir?

Her hareket bulunduğu bölgenin kendi dinamiklerine göre değerlendirilmelidir. Mesela Afganistan ve Taliban hakkında değerlendirmelerde bulunanlar kendi bulundukları bölge ile orayı kıyasladıklarında büyük bir hata yapmış olurlar. Taliban’ı değerlendirirken önceki yönetimlerle ve Afganistan’a hakim olan kabileci kültürle karşılaştırmak daha doğru olur. Bu karşılaştırma da tek bir açıdan yapılmamalıdır.

Tunus örneğini ele alalım Nahda iktidarda olduğu dönemde mi daha kuşatıcı idi yoksa şimdiki ve önceki yönetim mi daha kuşatıcı bir tablo çiziyor? Osmanlı döneminde mi gayrimüslimler kendilerine hayat hakkı bulmuşlardı yoksa laikçi cumhuriyet döneminde mi? Çok uzağa gitmeye gerek yok aslında Türkiye’de İslami Hareket kategorisinde olmasa da içinde kısmen bundan esintiler taşıyan muhafazakar kimlikli partilerin belediyeleri mi daha kuşatıcı ve ötekiyle imkanlarını paylaşıyor yoksa seküler laikçi partilerin belediyeleri mi? Aynı şekilde Türkiye’deki Türk ve Kürt milliyetçilerinin yönettiği belediyelerde bu bağlamda kıyas edilebilir. Filistin’de seküler El Fetih mi diğerlerine daha fazla hayat hakkı tanıyor yoksa İslami Hareket Hamas mı? Örnekler çoğaltılabilir bazı yerlerde ve kimi açılardan İslami Hareketlerin karnesi zayıf olsa da çoğu yerde ve birçok açıdan sekülerlerden, milliyetçilerden, sosyalist ve liberal geçinenlerden çok daha kuşatıcı ve öteki ile beraber yaşama kültürüne sahip gözükmektedir.

Kimileri bu bağlamda yüzeysel ve provakatif kıyaslamalar yapabilir. İslam’ın bazı emir ve kurallarını cımbızlayarak kadın erkek ilişkileri ve gayrimüslimlerle olan hukuk hususunda sloganik ithamlarda bulunabilir. Her din ve medeniyetin kendi kabullerini bütünsel olarak değerlendirmekten uzak bu tür sığ görüşler çok da dikkate alınmamalıdır.

          9. İslami hareketler bugünün dünyasını yeterli düzeyde okuyabiliyorlar mı? Bu konuda İslami hareketlerin kaçırdıkları ve yanıldıkları temel durumlar nelerdir?

İslami Hareketler kendi coğrafyasında bulunduğu çağı anlamaya çalışan en başat aktörler arasında yer alıyor. Tekil olarak bazı akademisyen ve düşünürlerin yahut sol liberal kesimden doğuştan avantajlı birtakım zevatın verili imkanlarından kaynaklı entelektüel birikimi ve teknik donanımı ayrı bir bağlamda ele alınmalıdır.  Özellikle Batı ya da Doğu Emperyalizmi’nin taşeronluğunu yapan akademi, sanat, medya ve bürokrasi dünyasındaki elitist büronun dışarıya teslimiyetçi ama kendi halkına karşı üstenci bakış açısı ve sunmuş oldukları özde kölelik sözde kurtuluş reçeteleri artık deşifre olmuştur.

İslami Hareketler sömürü ve işgale karşı varlık savaşı yürütürken bahse konu olan çevreler kendi refah düzeylerini ve görece olarak da eğitim seviyelerini artırmakla meşguldüler. Buna rağmen İslami Hareketler yeni sosyokültürel gelişmeleri, siyasal kırılmaları, bilimsel sıçrayışları takip çabası içinde kaldılar. Özellikle ideolojiler döneminde çok ciddi okumalar yaptılar. Ancak modern zamanlarda hayat hızlı akıyordu ve Müslümanlar yalnızca sömürgecilerle değil sözde kendinden olan self-sömürgecilerle ve yerli işbirlikçilerle de mücadele etmek zorunda kaldığı için birçok yeni gelişmeyi gecikmeli olarak gündemlerine almak durumunda kalıyorlardı.

Mesela günümüz dünyasının tartışma konuları yapay zeka, genetik devrim, nanoteknoloji, transhümanizm, posthümanizm, robotizm, dijital diktatörlük, kapitalizm sonrası ve insan sonrası gibi bilim kurgu ve geleceğin konuları gibi gözüken ancak aslında bir kısmı gerçeğe dönüşen şimdinin gündemi İslami Hareketlerin gündeminde ya yok ya da komplo teorisi ve paparazi formatında ele alınıyor. Ülkeleri fiili ya da dolaylı işgal altında olan Müslümanların daha acil meseleleri olduğu için bu tür konular biraz lüks kaçabilir ve bunun doğruluk payı da vardır. Ancak küresel emperyalizmi ve Siyonist çeteyi deşifre edip alaşağı etmek için bu konular Müslümanlara büyük imkanlar da sunmaktadır.

          10. İslami Hareketler diğer ideolojiler ve mevcut bölgesel ve küresel hegemonya karşısında halklar için bir alternatif oluşturmakta mıdır?

Yukarıda dile getirildiği gibi İslami Hareketler çoğu İslam ülkesinde doğal iktidar alternatifleridir. Sosyalizm, liberalizm, milliyetçilik vb. ideolojik akımların İslam ülkelerinde İslami Hareketler karşısında ne ideolojik ve fikri ne de ahlaki ve toplumsal olarak çok da şansları bulunmamaktadır. Ancak küresel ve bölgesel hegemonya bölge diktatörlüklerinin ve sözde demokrasilerin mevcut yapısını sürdürmesi noktasında amansız bir mücadele vermektedir. Sonuçta son yıllarda iyice yalpalayıp artık miadını doldurduğu söylenen hakim paradigma olan liberal kapitalist sistem bir şekilde siyasal ve ekonomik olarak tüm dünyaya yön vermeyi bütün ülkeleri kendine bağlamayı başarmıştı. Bu düzenin yıkılmasını isteyen Müslümanların ve İslami Hareketlerin bölgesel ve küresel ölçekte denenmiş ve işlerliği olan bir sisteme sahip olmadıkları gözükmektedir.  İran, Sudan, Afganistan, kısmen de Pakistan bu konuda bize geleceğe dair bir umut vermemektedir. Bundan ötürü dünya halklarına cazip gelebilecek bir alternatif model için daha farklı ve etkin örneklere ihtiyaç vardır. Mısır’da İhvan Hareketi belki bu konuda bir açılım yapabilirdi ancak emperyalizmin buna izin vermesi söz konusu olamazdı.

          11. İslami Hareketler ve Aksa Tufanı arasındaki ilişki hakkında neler söylemek istersiniz?

Tarihi bir dönüm noktası olan Aksa Tufanı hamlesinin önderliğini yapmak bir İslami Hareket olan HAMAS’a nasip olmuştur. 2.5 milyonluk bir nüfusa sahip olan Gazze’de yönetimi elinde bulunduran HAMAS yukarıda sorulan İslami Hareketin tanımı ve ilkeleri mevzusuna verilen yanıttaki vasıfları taşıyan bir model olarak tüm dünyanın gündemine oturmuştur.  Vicdanı kararmamış bütün insanlar, farklı ırk ve dinden olmasına rağmen milyonlarca kişi İslami Hareketin sergilediği destansı örnekliği büyük bir hayranlıkla izliyor ve olup bitenleri anlamaya çalışıyor.

Aksa Tufanı hamlesi İslami Hareketlerin yalnız kendi toplum ve yönetimlerini değil tüm dünyayı etkileme gücüne sahip olduğunu gösterdi. Elbette bunun çok ağır bir bedeli oldu ve olmaya devam ediyor. Dünya İslami Hareketleri bu bedeli paylaşma konusunda şu ana kadar çok ürkek davrandılar. Ancak önümüzdeki dönemde sahici adımlar atmazlarsa hiç bir şey olmamış gibi yollarına devam etmek noktasında çok da emin olmamaları gerekiyor. Zira bu tufan her şeyi yapıbozuma uğratacak. İslam dünyasındaki tüm kurumlar kendine çeki düzen vermek zorunda kalacaklar.

Olası bir ateşkesten sonra her şeyin unutulacağı ve eski düzenin kaldığı yerden devam edeceğini düşünenler fena şekilde yanılabilirler. Onları yanılgıya uğratma görevi de öncelikle İslami Hareketlere düşmektedir. İslami Hareketler asıl devrimsel sürecin ateşkesten sonra başlayacağı bilinciyle düşünce ve örgütlenme şekillerinde radikal bir değişime girerek Gazze’yi yalnız bırakan yönetimlerden hesap sorma gününe hazırlanmalıdır. Bu yüzleşmenin Arap ayaklanmalarındaki gibi bölgenin enerjisini kendi içinde tüketmemesi için her türlü tedbiri alması gereken İslami Harekeler Mısır’da yaşanan tecrübeden yola çıkarak yerli işbirlikçı müstekbirlerin tağuti düzenlerine net, kesin ve keskin bir öldürücü darbeyi vurarak küresel intifadayı yeni bir aşamaya taşıyarak dünya halklarını bu diriliş hamlesine ortak etmelidir.

Hamas’ın Gazze’de gerçekleştirdiği esir takasında sembolize edilen İslami Hareketin ahlaki üstünlüğü ve medeniyet perspektifi hayatın diğer alanlarında da somutlaştırılarak dünya halklarına gösterilmelidir. Bunun için alim, akademisyen, yazar, sanatçı, gazeteci, sporcu, öğrenci, siyasetçi ve iş insanı herkes seferber olarak Aksa Tufanı’nı Nuh Tufanı’na dönüştürüp tüm kötülüklerin kaynağı olan emperyalizm ve Siyonizm düzenine son verilmelidir.

Yorum Yapın