İslami hareketin tanımı nedir? İslami hareketlerin temel ilkeleri nelerdir? İslami hareketler diğer ideolojiler ve mevcut bölgesel ve küresel hegemonya karşısında halklar için bir alternatif oluşturmakta mıdır? İslam Düşüncesi sitesi olarak daha bir çok soruyu, "İslami Hareket" dosyasında Kazım Sağlam'a sorduk.
Sorduğunuz soruların her biri bir dosya konusu. Sorularınıza ayrı ayrı cevap vermek yerine genel bir değerlendirme yapacağım:
İnsanlar, yaşadıkları zaman ve zemini göz önünde bulundurarak idame-i hayat ederler. Biz Müslümanlar da yaşadığımız zaman ve zemine göre Müslümanca yaşamak istiyoruz. Bağlı bulunduğumuz ilkeler var. Yani kitabımız Kur’an-ı kerim var, onun mübelliği ve hayata geçiricisi Hz. Muhammed (s.a.s.)’in sünnet-i seniyesi var. Sübutu ve delaleti kat’i naslarımızın yanısıra icma ve kıyasımız var. İslam tarihi boyunca müçtehitlerin, müfessirlerin, muhaddislerin, mücahitlerin, mütefekkirlerin…yaptıkları değerli çalışmalar var. Bir adım daha ileri giderek Hz. Adem’den Efendimize kadar insanlığın yapıp ettikleri var, bütün bunlar bizim mirasımız.
Hz. Muhammed (s.a.s.)’den sonra vahiy kesildi, din kemale erdi. “…Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim. Size nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’ı seçtim…” (Maide,3). Hatemü’l-Enbiyadan sonra bütün insanlığın yükü biz Müslümanlara Allah tarafından yüklendi. Tüm insanlardan -insanlıktan-, fıtrat bozucu her şeyden, börtü böcekten, havadaki kuştan yerdeki karıncadan, kirlenen tabiattan elhasıl kainatta olup biten her şeyden sorumluyuz.
İslamîlik, İslamî hareket bu sorumluluğunu zaman ve zemine saplanıp kalmadan, zaman ve zemine göre davranma biçimidir demek mümkün. Bizden önceki seleflerimiz kendi zaman ve zeminine göre bir davranış biçimi sergilediler.
İslamî hareket, sübutu ve delaleti kat’i naslara sıkı sıkıya bağlı kalarak günün problemlerini çözmeye çalışma azmi ve gayretidir, demek de mümkün.
İslamî hareket, dinin bütün veçhelerini hesaba katarak yürümeye çalışır veya çalışmalıdır. İman- ahlak- tefekkür, ihsan, zikir, fikir, düşünce, sosyal yapılandırma, toplumsallaşma ve İslam ahkamının tümünü hayata geçirme ameliyesi yani İslamî devlet. Bütün bunları göz önünde bulundurarak yol almaya çalışmaktır.
İslam dini, diri ve dirilticidir. Bu dinin mensubu Müslümanlar da diri ve diriltici olmak durumundadırlar aksi halde hayatın dışına itilirler. Dirilik; günün problemleriyle boğuşmak demektir, yani hayatın içinde olmak ve hayata/hayatlara yön vermektir.
İslam milleti/ ümmetin tüm renkleri ve tonları İslamî hareketin içindedirler. Her bir düşüncenin, ekolun durduğu bir yer vardır ve de olmalıdır. Mezhepler ve meşrepler İslamî hareket anlayışında birer zenginlik ve gerçekliktir. Bunları yok saymak ayakları yere basmamaktır, zeminsizliktir. Yere ve zemine basmayan bir düşüncenin hayatta karşılığı yoktur.
Ümmet, farklı ırklardan, farklı anlayışlardan -mezhep, meşreplerden- oluştuğu gibi, farklı coğrafyalarda yaşar, büyük bir kısmı adına İslam devletleri dedikleri (ben buna halkı Müslüman ülkeler demeyi tercih ederim) idare biçimleri çok değişik devletlerde yaşar. Bir kısmı başka ülkelerde yaşar… bütün bunlar İslam milletinin birer parçasıdır. İşte İslamî hareket bunların tümünü göz önünde bulundurarak, bunların hepsini hesaba katarak adım atmak durumdadır.
İslamî hareket yerli olanı/ yereli önemsediği gibi topyekûn Müslümanları da düşünmek zorunda ve ödevindedir. Üst kimlik İslam’dır, ümmet bilincidir. Ümmetçi olmak yereli/ bastığı zemini yok saymak anlamına gelmemelidir.
İslamî hareket; yerelde üretir ümmetin istifadesine sunar.
İslamî hareket, her bir İslam ülkesinin güçlenmesine katkı sunmak ödevindedir. Devlet olmadan ümmetin hakkını korumak mümkün değildir. Onun için karşılığı olmaya hamasi söylemler İslamî harekete zarar verir.
Dünyanın geldiği yer itibarıyla; İslamî anlayışa, İslam adaletine ihtiyaç vardır. Bunu da ancak İslamî hareketler sağlayabilir.
İslamî hareket; risk almaktan çekinmemelidir, yıpranmayı da göze almalıdır. Ama zihni asla kirlenmemelidir. Berrak bir İslamî zihin, bu zihnin oluşturduğu sahih bir iman, bu imanın gereği olan ahlak-ı hasene/ ihlasına riya karışmamış ihsan, adaletine zulüm bulaşmamış bir yaşayış….