Muhammed Hüseyin Mercan: İslamcılık kuşatıcı, içe alıcı ve tedrici bir dönüşüm stratejisini takip eden bir düşünce sistematiğidir

  • Paylaş:
  • Tarih: 22 Ağustos 2024     Y: Muhammed Hüseyin Mercan    Yazdır
img
Muhammed Hüseyin Mercan: İslamcılık kuşatıcı, içe alıcı ve tedrici bir dönüşüm stratejisini takip eden bir düşünce sistematiğidir

İslamcılık ve medeniyet tasavvuru arasında nasıl bir ilişki vardır? İslamcıların ortak özellikleri nelerdir? İslamcılık düşüncesi küreselleşen dünyada etkin ve kurtuluş reçetesi olabilecek bir fırsat yakalayabilir mi?  İslam Düşüncesi sitesi olarak daha bir çok soruyu, "İslamcılık" dosyasında Doç. Dr. Muhammed Hüseyin Mercan'a sorduk.  

          1. İslamcılık tanımınız nedir? Farklı İslamcılık anlayışları mümkün müdür? Bu farklılıkların birbirine zıt hale gelmesi kabul edilebilir mi?

İslamcılık, öncelikle siyasal bir düzen tasavvurudur. Reaksiyoner, dışlayıcı ve indirgemeci bir yaklaşımdan ziyade İslamcılık kuşatıcı, içe alıcı ve tedrici bir dönüşüm stratejisini takip eden bir düşünce sistematiğidir.

İslamcılığa dair yapılan tanımlar ya da mahiyeti hususundaki yaklaşımların genel itibarıyla görmezden geldiği ya da dikkate almadığı husus tam olarak bu siyasal düzen meselesidir. İslamcılık ana akım literatürde çoğunlukla devlet yönetimi ele geçirmek fikriyle ilişkilendirildiğinden ortaya indirgemeci bir okuma biçimi çıkmaktadır. Siyaset ve siyasal arasında sağlıklı bir ayrım yapmaksızın İslamcılık hususunda bir fikir ortaya atmak, tam olarak bu indirgemeci yaklaşımla paralel zeminde düşünmek anlamına gelmektedir.

İslamcılığın doğru anlaşılmasında anahtar vazifesi gören saik, Avrupa-merkezci siyasal düzene alternatif sunma iddiasıdır. Bugüne kadar İslamcılık yaklaşımlarında sömürge karşıtlığı, İslam dünyasının geri kalmışlığına dair çözüm arama çabaları gibi aslında Avrupa-merkezci siyasal tasavvurun dairesi içinde yer alan başlıklar etrafında tartışmalar süregelmiştir. Bu eksende gelişen düşünce tarzı, İslamcılığın özgün bir form yakalamasına engel teşkil ettiği gibi aynı zamanda kendini İslamcı olarak tanımlayanların da yeni bir öznellik inşa etmesine imkân tanımamıştır. Bu minvalde İslamcılık, Vestfalya düzenine karşı alternatif bir paradigma sunma potansiyelini bünyesinde barındıran bir siyasal düşünce biçimidir.

Alternatif bir dünya düzeni perspektifini merkezine almayan bir İslamcılık tanımının açıkçası doğru, yerinde ve yeterli olmayacağını belirtmek gerekir. Buradan hareketle, İslamcılığın tanımlanmasında dikkate alınması gereken kriterler şu şekildedir: a) Konjonktürel olmayan dost-düşman ayrımı net biçimde yapılması, b) Avrupa-merkezci siyasallığın varoluşsal bir zeminde sorgulanarak yeni düzen tasavvurunun imkânın odaklanılması ve c) meşruiyetinin kendi toplumsal ve siyasal gerçekliğine dayanması.

Toplumsal ve siyasal gerçeklikten mülhem bir meşruiyetle inşa edilen düzen tasavvuru merkeze alındığında, İslamcılığa dair farklılıklar esasa yönelik olmayacaktır. Coğrafyanın, toplumsal yapının ya da siyasal kültürün özelliklerine göre tezahür eden değişikliklerin tolere edilmesi gayet mümkündür ve aynı zamanda bir zenginlik vesilesidir. Bu nedenle de İslamcılığa dair bir çatışma hususu ortaya çıkma ihtimali söz konusu değildir. Örneğin İslamcılığı somut biçimde temsil eden ana akım yapılardan Millî Görüş, Müslüman Kardeşler Teşkilatı ve Cemaat-i İslami arasında yapısal bir ayrışmanın veyahut çatışmanın bulunmaması, bu hareketlerde düzen tasavvurunun merkezi bir yer işgal etmesinden kaynaklanmaktadır. Lakin düzen tasavvurunun bizatihi kendisi sorunlu olduğunda ya da toplumsal meşruiyeti bulunmadığında bu tarz bir İslamcılık fikrinin ya da bu fikri temsil eden hareketlerin, İslamcılık düşüncesi ve geleneği ile çatışma yaşaması da kaçınılmaz bir durumdur.  

          2. İslamcılık modernliğin bir sonucu mudur yoksa kadim bir akım mıdır?

İslamcılık kadim düşünceden neşet eden ama ulus-devlet merkezli dünya düzeninin bağlamında tezahür ettiği için de modern bir karaktere sahiptir. İslamcılık ve modernlik ya da İslamcılık ve gelenek arasındaki irtibat, biraz da İslamcılığın nasıl tanımlandığı üzerinden şekillenebilecek bir husustur. Sahih bir okuma çerçevesinde gelişen siyasal düzen tasavvuru, bir sürekliliğin yansıması olduğundan İslamcılığı modernliğe hapsetmek doğru olamaz. Halife misyonuna sahip insanın, yaratılış gayesi çerçevesinde kurmakla mükellef olduğu düzene dair bir çerçeve sunan İslamcılık, bu yönüyle ancak ve ancak gelenekten bir başka deyişle hikmet penceresinden beslendiği müddetçe orijinalliğini koruyabilecek, yeni bir öznellik inşa etmeyi başaracak ve modernliğin kıskacında kurtulma imkanını yakalayacaktır. Geleneği reddeden, hikmet bağlamını dikkate almayan bir İslamcılık, modernlikle gireceği mücadeleyi kazanamayacağından bu artık İslamcılıktan ziyade İslami kavramları öne çıkaran bir akıma dönüşmesini beraberinde getirecektir.

          3. İslamcılar yerel otoriteler ve küresel hegemonya/emperyalizm karşısında nasıl bir tutum takınıyorlar?

İslamcılar çoğunlukla küresel sistemin aktörlerine direnmelerine rağmen küresel sistemin bizatihi kendisini sorunsallaştırma konusunda zafiyet göstermektedirler. Bu da ister istemez İslamcı eşittir muhalif ya da İslamcılık otoriteyle sorunu olması gereken düşünce biçimidir gibi bir algıyı pekiştirmektedir. Halbuki İslamcılık, küresel düzene alternatif sunmaya çalıştığından aktörle kurulan temas aslında ikincil bir meseledir. Bu çerçevede İslamcıların yerel ya da küresel alanda takındıkların tavırda siyaset kadar siyasalın alanıyla da ilgilenmesi ve ürettikleri söylem ve stratejileri bu bağlamı dikkate alarak geliştirmeleri gerekmektedir.

          4. İslamcılık ve medeniyet tasavvuru arasında nasıl bir ilişki vardır?

İslamcılık ve İslam’ın medeniyet tasavvuru arasında organik ve içkin bir ilişki bulunmak zorundadır. İslam’ın medeniyet kodlarından beslenmeyen İslamcılık, ancak suni bir düşünce ortaya koyabilir. Bunun yanında İslamcılık Avrupa-merkezci siyasal düzene alternatif sunma iddiasından ötürü, bu düzenin kurucu unsuru Batı medeniyetini de sorunsallaştırmalıdır. Burada dikkat edilmesi gereken husus, Batı medeniyetinin toptan reddinden ziyade o medeniyetin çıktılarının İslami bir düzen tasavvuru üzerinden ele alınması gerekliliğidir.

          5. İslamcılıların düşünce, kültür ve sanat dünyasına katkıları nelerdir?

İslamcılık litaretürü ve düşüncesi, Müslüman dünyada çoğunlukla entelektüel ve edebiyatçılar üzerinden geliştiği için kültür, sanat ve düşünce alanlarında İslamcıların oynadığı rol şüphesiz yadsınamayacak bir husustur. Bununla birlikte İslamcılık düşüncesinin siyasal alandan daha çok entelektüel alana kayması, İslamcılığın da potansiyelini sınırlandırmaktadır. Soğuk Savaş Dönemi, İslamcılığın gelişiminde özel bir yere sahiptir. Küresel siyasette kapitalist Batı bloğu ile sosyalist blok arasındaki gerilim, İslam dünyasında özgün fikirlerin neşet etmesine olanak tanıdı. Siyasal alanda temsilin sınırlı oluşu, İslamcıların fikirlerini yaymak için kültürel alanı seçmesine yol açarken aynı zamanda bu durum İslamcıların siyasal alanla sonraki yıllarda sağlıklı bir ilişki kuramamasına da yol açtı. Özellikle Türkiye’de İslamcı bir çok düşünürün ülkenin ana akım ve belki de tek İslami hareketi kabul edilebilecek Millî Görüş ile yaşadığı sorunlar aslında İslamcıların alıştıkları kodlarla ilgilidir. Soğuk savaş koşullarında önemli bir işlev görse de zamanın ruhunun değişmesiyle artık entelektüel alanda aynı tesiri bırakacak İslamcı bir düşüncenin geliş/e/mediği de aşikardır. Bu nedenle, İslamcı düşünürlerin kültürel, entelektüel alandaki üretimlerinin romantik bir karakterden ziyade siyasal gerçeklikle uyumlu bir zeminde ilerlemesi elzemdir. Aksi takdirde, İslamcılar gerçekleştirilebilir bir siyasal düzen tasavvurundan yoksun kalarak kültürel alanda özgün bir çıktı ortaya koyamayacaklardır.

          6. İslamcılık düşüncesi küreselleşen dünyada etkin ve kurtuluş reçetesi olabilecek bir fırsat yakalayabilir mi? Yaşadığımız bu iki binli yıllarda hangi temel zaafiyetleri göstermekte ve bunlardan nasıl kurtulabilir?

İslamcılık düşüncesi, Avrupa-merkezci siyasal düzene alternatif sunabilecek potansiyele sahip en güçlü adaydır. Bu nedenle değişen dünya siyaseti ve sistemik kodlarda, İslamcılık için ciddi fırsatlar bulunmaktadır. Bu fırsatlardan yararlanabilmek için öncelikle İslamcıların siyaset alanında varlık gösterirken hangi sabiteleri muhafaza edeceklerini doğru belirlemeleri gerekmektedir. 11 Eylül saldırılarının ardından İslam dünyasına karşı açılan yeni savaş ve kullanılan argümanlar, İslamcıların büyük bir meydan okumayla yüzleşmesine yol açtı. Bu süreçte radikal oluşumların İslamcılıkla ilişkilendirilmesine dair İslamcılığın deforme edilmesine kapı araladı. Ayrıca siyasal alandaki bazı değişimler de İslamcıların siyasaldan ziyade siyasetin imkanlarını kullanmaya başlamasıyla sonuçlandı. Bugün İslamcıların gösterdiği temel zaafiyetler siyaset ve siyasal alanında doğru bir ilişki kuramaması ve düşünme biçiminin seküler bir zaviyeden gerçekleşmesidir.   

          7. İslamcılığın etkin olduğu ve olamadığı alanlar nelerdir?

İslamcılığı kompartımanlaştırmak mümkün değildir. Bütüncül bir düzen tasavvuru sunduğu için, İslamcılığın tüm alanları ihata etmesi varoluşsal bir zorunluluktur. Bu soruyu İslamcılığın etkin olup olmadığı alanlardan ziyade İslamcıların etkin olup olmadığı alanlar şeklinde yeniden kurgulamak yerinde olacaktır. İslamcılar zemininde meseleye baktığımızda ise zamanın ruhuna uygun bir tavrın benimsenmesinde yaşanan zorluklar nedeniyle etkin olunan alanlar kısmında da ciddi sorunlar bulunduğu görülmektedir. Bu soruyu daha pratik bir zeminde değerlendirecek olursak İslamcıların sivil toplum alanında özellikle de insani yardım konusunda etkin bir rol üstlendiği aşikardır. Bunun dışında kalan alanlarda ise kolektif bir çerçevede etkin olunan bir alandan bahsetmek açıkçası zordur.

          8. İslamcıların ortak özellikleri nelerdir? Bu ortak noktalar üzerinden bir imkân/fırsat oluşturulabilir mi? 

Bana göre İslamcıların ana ortak özelliğinin gelenekten ve hikmetten beslenen sahih bir okuma ve gerçeklik üzerine bina edilen siyasal düzen tasavvuruna sahip olması gerekir. Bunun dışındaki hususlar coğrafyaya, kültüre, ekonomik koşullara ve toplumsal alışkanlıklara göre değişkenlik gösterebilir. Bu tasavvur çerçevesinde gelişen ortaklık zaten romantik olmayan bir ümmet perspektifini de sağlayacaktır. Aşırıya kaçmamak, dengeli olmak, kompartımanlaştırmamak, kucaklayıcı bir şekilde davranmak İslamcıların mezkûr düzen tasavvuruyla ilişkili özellikleridir.

          9. İslamcılara yöneltilen başlıca ithamlar nelerdir?

İslamcılara yönelik farklı biçimlerde ithamlar söz konusudur. Terörizm ve radikalleşme gibi ithamlar yanında İslamcıların iktidarla kurduğu ilişki üzerinden yürütülen ve bağlamından kopuk bir tartışma da sürüp gitmektedir. İslamcıların dönüştüğü tezinin mütemadiyen dillendirildiği ya da neredeyse her dindarın İslamcı olarak zikredildiği oldukça garip bir ortam son yıllarda oluşmuş durumdadır. Bu tarz ithamların tamamını İslamcılığın ana potansiyelini ve önemini azaltmaya yönelik girişimler olarak değerlendirmek yerinde olacaktır. Radikal yapıların meşruiyet sorunu olduğundan İslamcılığı zaten tartışmalıdır. Alternatif bir düzen tasavvurunu benimsemeyen birini de İslamcı şeklinde değerlendirmek doğru olmayacaktır. Bu nedenle ithamların aslında İslamcı olmayanlar üzerinden İslamcılığı hedef aldığı açıkça görülmektedir.  

          10. Post-İslamcılık tartışmaları hakkında neler dersiniz?

Post-İslamcılık kendi içinde hala oldukça muğlak bir tartışma konusudur. Siyasal İslam gibi sorunlu bir kavram üzerinden mesele ele alındığında İslamcılığın farklı evrelerinden ya da başarılı olup olmadığından söz etmek mümkün olabilir. Lakin, Müslüman siyasallık çerçevesinde bir bakış açısı inşa ettiğimizde bir dönemlendirme durumu söz konusu değildir. İslamcılık sadece devlet yönetimine indirgenemeyeceği için Afganistan, Cezayir ya da özellikle de İran tecrübeleri üzerinden İslamcılık hakkında başarısızlık yargısında bulunmak doğru değildir. İslamcılık bir süreklilik dahilinde Avrupa-merkezci siyasal düzenin yerine yenisini ikam etmeyi amaçlar. Bundan ötürü, post-İslamcılık tartışmaları, Batı’nın kendi düzen gerçekliği içinde tutarlı ve anlamlı olsa dahi Müslüman dünya için aslında tam bir karşılığı olmayan bir husustur.

          11. Aksa Tufanı’nın İslamcılık üzerindeki etkileri hakkında neler düşünüyorsunuz?

Aksa Tufanı, Filistin direnişinin paradigmasını değiştirdiği gibi sonrasındaki gelişmeler yoluyla da mevcut düzenin kurumsal ve kuramsal zeminine dair ciddi sorgulamalara kapı araladı. 7 Ekim sonrası oluşan durum, bizleri küresel düzene ve insana dair yeni düşüncelere sevk etti. Bu yönüyle Aksa Tufanı, İslamcılık düşüncesine ve İslamcı hareketlere yeni bir motivasyon kazandırma gücüne sahiptir. Özellikle de kurumsallaşmış Batılı demokrasilerin iki yüzlü tavrı nedeniyle siyasal ve hukuki kavram setlerinin iflas ettiği bu süreçte, İslamcılığın kendini yeniden formüle etmesi ve halihazırdaki düzenin açmazları nedeniyle küresel çapta yeni bir paradigmanın dillendirilmesi için uygun koşullar bulunmaktadır. Aksa Tufanı’nın açtığı bu yolda İslamcıların üzerine düşen sorumluluğu yerine getirip getirmeyeceği ve oluşan fırsat boşluklarından istifade ederek yeni bir öznellik inşa edip etmeyeceği ise önümüzde zaman diliminde anlaşılacaktır.

Yorum Yapın