İnsanı tanımanın en gerçekçi ölçüsü yaşadığı olaylar karşısında verdiği tepki ve davranışlar olduğunu söylemek pek de yanlış olmaz. Bir de yaş ve tecrübe arttıkça insan bunun doğruluğunu yaşayarak anlıyor. Daha öncesi yazılmış ve oynanmamış bir senaryonun metni ya da okunması kıymetinde olmaktan öteye geçemiyor. İnsanlık adına o kadar çok senaryo var ki oyna dediğinizde o kadar popilitesine rağmen oyuncu bulmakta zorlanabilirsiniz. Hayat ansızın sizi ışık ve kamera diyerek sahneye de atıverir.
Bazen de bir fotoğraf sizi her şeyden vazgeçirir. Bakarken bile dehşete ve kaygıya düştüğünüz o fotoğraflara doğru yola çıkarsınız. Kendinizi ilk defa tanıdığınızı düşünürsünüz. Bu yolun yola çıktıklarınız kadar size de iyi geldiğini anladığınızda sessizliğiniz artar.
Göz göze geldiğinizde en sevdiklerinizle bakışlarınızla konuşursunuz.
- Gitmeliyim
- Gitme endişeliyim, korkuyorum
- Ama fotoğraflar…
- Evet, gitmelisin baba ve git
Sonuçta kimimizi bir fotoğraf, kimimizi bir görüntü, kimimizi bir çığlık apar topar yola koydu.
İnsan olmanın, toplum olmanın, kardeş olmanın büyük büyük iddiaların sınanacağı bir afet karşısında sorular çoktan sorulmuş ve sizin cevaplarınız beklenmektedir. Sorular beklemediğiniz bir zamanda ve çalışmadığınız bir alandan gibi gözükse de aslında varoluşunuzun cevabına yönelik basitliktedir aynı zamanda. Zor soru basit cevap, basit soru zor cevap muammasında.
Beş yaşındaki kız çocuğunun elinde sevdiği oyuncağı ile yardım malzemelerinin toplandığı okula doğru yürüdüğü fotoğraf zor sorunun basit cevabı, hiç düşünmeden yola çıkarak orada muhakkak yapacağım şeyler vardır deyip sevdiklerinden ayrılarak yola çıkanlar basit sorunun zor cevabı sayılır mı? Biliyorum ki herkes kendi yüreğinden aynı cevabın sesini yükseltecektir..
Zor zamanlarda zora talip olmak, zor da olsa bunu göze alanların sayısının çok olduğunu, yaşadığımız 6 Şubat Kahramanmaraş merkezli depremler bize gösterdi.
Yaşadığımız yılların bireyselliğin, neme lazımlığın, konformizmin tavan yaptığı şikâyetlerinin ve eleştirilerinin yoğun olduğu bir dönemde. Fedakârlığın, kardeşliğin ve diğerkâmlığın tüm şehirlerimizde değişik yansımalarını sergileyen insanımız bugüne ve yarına dair umudun ışığı olmuştur.
Deprem bölgelerinde depremi yaşayanlar ve onlara yardım etmek için gelenler arasında çok sayıda hikayeler oluştu.
Bu hikayelere nereden baksanız, nereden okusanız, nereden dinleseniz nereden yol alsanız karşınıza çıkan en önemli duygunun dayanışma, paylaşmak, acıya ortak olmak ve kader birliği olduğu net bir şekilde aşikar oluyor.
Varlığın ve yokluğun paylaşımı, çaresizliğin, acının, yaşanmışlıkların ve yaşanacakların, umudun, anıların, hayallerin, korkuların, gözyaşlarının, dünün, bugünün ve yarının yani insanlığımızın paylaşımı. Depremi yaşayanlar ve onlara yardım elini uzatanlar bir tas çorbayı birlikte paylaşıyor. İnsanlar deprem öncesi tüm varlıklılarından biçare olarak kendilerine ikram edilen yiyecekleri paylaşarak en temel ihtiyaçlarını karşılıyorlar.
Ve şöyle düşünün ki orada ilk günlerde depremi yaşayanlar statüsü, mal varlığı yaşı ve cinsiyeti ne olursa olsun deprem bölgesinin dışında yaşayanların duyarlılıkları, çabaları ve paylaşımları kadar süreci kolay ve zor atlatacakları malumdur. Bir ilçenin en büyük patates toptancısının 1 kilo patates için sıraya girmesinin duygusunu yaşamayan bir insanın anlaması zor olsa gerek. Birçok varlığını kaybedip en temel ihtiyaçlarını başkalarının karşılamasını beklemenin çaresizliğini ve güçlüğünü insanların duruş ve sözlerinden anlamak hiç de zor değildir.
Ne kaldı elde derseniz? Millet olmanın, kardeş olmanın duygu ve davranışlarının varlığımızın kimi zaman neresinde ve nasıl gibi sorgulamalara maruz kalsa da çoğumuzda zor zamanlarda büyük bir heyecanla ortaya çıktığını gördük ve gururlandık.
Deprem bölgesinde büyük acılar yaşamasına rağmen kendilerine yardım için gelenleri misafir gibi görüp nereye oturtacağının ve ne ikram edeceğinin telaşına düşen, mahcubiyetini sözlerine döken misafirperver, onurlu ve vakarlı insanımızın yüreğini en saf ve duru haliyle hissettik.
Oğlunu, gelinini ve torunlarını enkaz altında kaybeden diğer aile fertlerinin etrafında toplanıp onun ağzından çıkan her sözü emir telakki edecek duruşları ile bakarken Mehmet amcanın oturduğu yerden hepsinin yüzüne bakarak: Yıkılmak yok, mücadeleyi bırakmak yok, deprem yıktıysa biz yeniden yapacağız ve ayağa kalkacağız, sözlerinin kalabalıkta gözyaşları ile nasıl kabul edildiğine şahit olduk. Mehmet amcaya: Ne güzel insansın, deyip sarıldığımda bütün acısıyla kulağıma: Ben güçlü olmazsam bunlar toparlanamaz, ben ayakta durmazsam bunlar tarumar olur, diyerek yüreğindeki acıya rağmen aldığı sorumluluğa şahit olduk.
Enkazlarının başında hatıralarını birbirine anlatırken karşı dağları işaret ederek bu dağlar bile zor dayanır yaşadıklarımıza diyerek yüreklerindeki acıları tarif eden anaların yanlarına vardığımızda bize minnet ve merhametle bakarak: Demek bizler için geldiniz, Allah sizden razı olsun, sizlere hiçbir acı yaşatmasın, bunu da görecekmişiz yavrum ne bileyim derken, diğer taraftan başka bir ninenin gözyaşları içerisinde depremde vefat edenleri kast ederek: Yavrum kalmak mı, daha zor gitmek mi daha zor? Bilemedik derken bizler de ortak acımızda gözyaşlarımızı birlikte döktük. Birbirimizi bunlar da geçecek, diye teselli ettik.
Yaşanan acılara rağmen bir çocuk gülüşünün yetişkinlere verdiği dayanma ve mücadele azmini nasıl diri tuttuğunu hepimizin geleceği olan çocukların kendilerini iyi hissetmeleri ve deprem travmasını daha hafif atlatmaları için ortak çaba ve gayretlerin nasıl da yoğun şekilde yapıldığını fark ettik.
Acısı-tatlısı, iyi günü-kötü günü, düğünü-cenazesi, zoru-kolayı, yazı-kışı, eğlencesi-yası, türküsü-ağıtı, ağlaması- gülmesi, geçmişi- geleceği ve umudu ortak olmadan, bir olmadan olmazmış. Bir toprağın vatan olması, insan kalabalıklarının millet, kardeş olması öyle kendiliğinden olmuyormuş. Halkımız büyük acıda seferber olmuş, o acının yaralarını sarmak için bulunduğu yerde elinden geleni yapmanın gayretine girmiş, oraya acının merkezine koşup giderek yapabileceklerini yapmış ortak bir geleceği inşa etmenin gayretine girilmiştir. 6 Şubat Kahramanmaraş merkezli büyük acı bu toplumun mayasını oluşturan inancının tezahürünü dayanışma, kardeşlik ve birlik olma kararlığı ve azmine sahip olduğunu göstermiştir.
Belki sizlere garip gelebilir ama deprem bölgesinde enkaza dönüşen sokaklarında gezinirken, çadırları ziyaret ederken, çocukları ile etkinlikler yaparken millet olmanın, bir olmanın ortak değerlere sahip olmanın en yoğun duygusunu ilk defa bu kadar güçlü hissettim.
Deprem bölgesine vardığımızda birçok insanın iyi ki geldiniz kardeşim, yavrum, hocam demesiyle eve döndüğümde kızlarımın sarılarak gözyaşları içerisinde iyi ki oraya gittin baba, diyen yüreğin arasındaki ortak duygunun aynı olduğundan hiçbir şüphem yok.
Allah bizleri tüm afet, musibet ve şerlerden korusun. Hakkımızda hayır olanı versin.
*Bu makalede ifade edilen fikirler yazara aittir ve İslam Düşüncesi'nin editoryal duruşunu yansıtmayabilir.