İslami Hareket Dosyası Özet

  • Paylaş:
  • Tarih: 28 Temmuz 2024     Y: İslam Düşüncesi    Yazdır
img
İslami Hareket Dosyası Özet

İslam Düşüncesi sitesi olarak hazırladığımız ve Temmuz ayı boyunca yayınladığımız "İslami Hareket" dosyasında; alim, düşünür, aktivist ve akademisyen kimlikli on iki farklı yazarla İslami hareket konusunu ele aldık. İslami hareketin dünü, bugünü ve geleceğine dair sorduğumuz sorularda bazen birbirine paralel, bazen birbirinden farklı cevaplar aldık. Kimi yazarlar bütün sorularımızı cevaplarken kimileri belirli soruları cevaplamayı tercih etti. Bu bağlamda verilen cevaplarda öne çıkan başlıkları sizler için özetledik.

"İslami hareketin tanımı nedir?" sorusuna verdiği cevapta Abdulaziz Tantik, İslami hareketi "modernleşme süreci sonrası İslam’ı dava olarak gören müminlerin hayatı bütün boyutluluğu içinde müslümanca yaşama kaygısı ve tecrübesi" olarak görmektedir. Tantik verdiği cevapta İslami hareketin modern bir terkip, batılı sömürüye karşı muhalif bir hareket olduğuna dikkat çekmekte ve siyasal bir karakteri ihtiva ettiğini düşünmektedir. Rıdvan Kaya İslami hareketi "toplumsal hayatı İslami temelde inşa etmeye yönelik çabaların bütünü" olarak tanımlamakta, İslami hareketin Kuran'ın belirlediği ölçüleri ve hedefleri esas aldığını belirtmekte ve "İslami hareket" terkibinin hareket boyutuna dikkat çekerek yeryüzünü biçimlendirmeye matuf bir gayretin olduğunu söylemektedir. İsa Özçelik "İslami hareket" terkibindeki ilk sözcüğün Allah tarafından insanlığa yol göstermek için peygamberlere gönderilen dinin ortak adını ifade ettiğini, ikinci sözcüğün ise peygamberlerin aldıkları vahyi pratize ederken ortaya koyduğu örnekliğe işaret ettiğini belirtmektedir. Bu bağlamda İslami hareketi "hakikatin değişmez adı olan İslam'ı değişen zaman ve mekanlarda hayata hakim kılmak için yapılan örgütlü mücadelenin bütünü" olarak tanımlayan Özçelik İslami hareketlerin yaşadıkları çağda nebevi tevhid mücadelesini sürdüren yapılanmalar olduğunu söylemekte ve böylece İslami hareketleri zamansal olarak sadece modern dönemle sınırlandırmamaktadırDr. Abdulkadir Turan İslami hareketi, hedefi dünyada iyiliği hakim kılmak olan siyasal bir hareket olarak tanımlamakta, ahirette cennete ulaşmak isteyenlerin dünyayı cennete dönüştürme mücadelelerinin siyasal karşılığı, kökleri Asr-ı Saadet'e uzanan modern zamanların Müslüman oluşumu olduğunu söylemektedir. Süleyman Arslantaş ise İslami irşad ve tebliğ odaklı çalışmaların "İslami hareket" olarak tavsif edilmemesi gerektiğini, çünkü hareket kavramının stratejik ve militarist içerikli olduğunu düşünmektedir. Zeki Savaş İslami hareketi en geniş anlamıyla İslam'a uygun her türlü amel ve düşünceyi karşılayan bir kavram olarak kullanmakta, ayrıca İslam'ın devlet ve iktidarla alakalı hüküm ve tavsiyelerini gözeten ve bu bağlamdaki dini bildirimlerin hayata tatbikini isteyen organizasyonları tanımlayan siyasi bir kavram olarak da kullanıldığına işaret etmektedir. Kazım Sağlam İslami hareketi "sübutu ve delaleti kat’i naslara sıkı sıkıya bağlı kalarak günün problemlerini çözmeye çalışma azmi ve gayreti" olarak tanımlamaktadır. Mehmet Göktaş İslami hareketin Müslüman topluluğun İslam adına yaptıkları faaliyetler bütünü olduğunu söylemekte, ancak bir faaliyetin İslami hareket olabilmesi için belirli bir disiplin, lider, kadro, program ve hedefi olması gerektiğini belirtmekte ve devlet olma talebine vurgu yapmaktadır. Ali Kaçar İslami hareketin "İslam’ın gözettiği hedefleri, İslam’ın öngördüğü ilke ve esaslara riayet etmek şartıyla gerçekleştirmeyi kendisine amaç edinmiş bir çalışma" olduğunu söylemekte ve İslami hareketin yönteminin "nebevi" olduğunun altını çizmektedir. Hüsnü Aktaş "ilâhi tekliflere tâbi olan, insanlara iyilikleri emreden ve onları kötülüklerden alıkoymaya çalışan Müslümanların, hakikate uygun olan fiillerine İslami hareket" denildiğini söylemekte ve İslami hareketi belirleyen unsurların müntesiplerinin vahye tâbi olmaları ve İslâm fıkhına uygun amellerde bulunmaları olduğunu belirtmektedir. Şemsettin Özdemir "bir sistem hedefi olan, bir hayat inşasını ana gaye haline getiren ve bu ana gayenin hayatta egemen olmasını, modelleşmesini hedef olarak ortaya koyan oluşumları" İslami hareket olarak tanımlamaktadır. Dr. Erdal Kurğan ise örgüt çağrışımı verdiği için "hareket" kavramının İslamcılara sol literatürden geçtiğini iddia etmekte ve sınırları belirli olmadığı için İslami hareket yerine İslamcılık kavramını tercih ettiğini belirtmektedir. İslamcılığı ise "moderniteye ve modernitenin inşa ettiği dünya görüşüne, onun ortaya çıkardığı ve davet ettiği güzergaha, ortaya çıkardığı kavramlara bütün paradigmaya İslam'ı referans vererek, İslam'ı gerekçe göstererek karşı duruşun adı" olarak tanımlamaktadır.

"İslami hareket ve İslamcılık arasında nasıl bir ilişki vardır?" sorusuna verdiği cevapta Abdulaziz Tantik İslamcılığın muhalif karakteri ile modernleşme sürecine karşı çıktığını, bu çerçevede İslami hareketin bu duruşu Müslümanlar arasında güçlü bir bakışa taşıma çabası içinde olduğunu söylemektedir. Bu yüzden İslami hareket ve İslamcılık et ile tırnak gibi ayrılmaz bir bütündür. Rıdvan Kaya'ya göre İslamcılık daha genel bir akımı akla getirmekte ve fikri, edebi vs. çabalar ile duyarlılıklar ve yönelimler de bu kavram altında toplanmaktadır. İslami hareket ise toplumsal hayatı değiştirmeyi hedeflediği için doğrudan örgütlülük ve eylemliliği içermektedirİsa Özçelik iki kavramın kimi zaman birbirinin eş anlamlısı olarak kullanıldığına kimi zaman da birbirini tamamlayan bir unsur olarak ele alındığına dikkat çekmekte, birbiriyle çelişen, çatışan bir olgu olarak yorumlanmasına karşın İslami hareket ve İslamcılığın birbiriyle çok yakın bağı olan iki kavram olduğuna vurgu yapmaktadır. Dr. Abdulkadir Turan'a göre ise İslamcılık, İslami harekete yönelik dış bir adlandırmadır ve İslami hareketi sindirmek üzere tetkik edenlerin yaptıkları bir yakıştırmadır. Süleyman Arslantaş ilk örneği olarak Ahmet Cevdet Paşa’nın başında bulunduğu ‘Mecelle’ çalışmalarını gösterdiği İslamcılığın Batı öykünmecisi, Osmanlı aleyhtarı akıma karşı İslami manada ilmi ve stratejik bir hamle niteliğinde olduğunu söylemekte, bu nedenle İslami hareket ile İslâmcılık arasında bir yakınlığın-akrabalığın olduğunu belirtmektedir. Zeki Savaş bu iki kavram arasındaki nüansın İslami harekette eylemselliğin öne çıkması, İslamcılıkta ise düşünsel yönünün ağır basmasından kaynaklandığını ifade etmekte, bu nedenle her İslami hareket ve onu oluşturanların İslamcı olduğunu ama İslamcı olan her ferdin İslami hareketin içinde yer almayabileceğini söylemektedir. Mehmet Göktaş da İslamcılık kavramının sonradan ortaya çıktığını ve Müslümanları dışarının diliyle ifade eden bir kelime olduğunu düşünenlerdendir. Ali Kaçar'a göre içerik olarak aynı şeyleri gündeme getirilse de İslami hareket kavramının ‘cı, cu’ ekleriyle ‘Çerezci,’ ‘oduncu’ gibi anlamları çağrıştıran eklere de tanımlamalara da ihtiyacı yoktur. Hüsnü Aktaş İslami hareket ve İslâmcılık arasındaki münasebetin son tahlilde et ile tırnağın münasebeti gibi olduğunu ifade etmektedir. Şemsettin Özdemir İslamcılık ve İslami hareketin iki ayrı kelime olmakla birlikte birbirine çok yakın, birbirleriyle iç içe olduğunu söylemektedir. Dr. Erdal Kurğan ayakları yere basan ve daha somut şeyler ifade eden bir kavramsallaştırma olduğunu düşündüğü için İslami hareket kavramından ziyade İslamcılığı kullanmayı tercih etmektedir. Bununla birlikte Müslüman kavramını kullanmanın her ikisini de kapsadığı kanaatindedir.   

"İslami Hareketlerin temel ilkeleri nelerdir? Bu ilkelerin hayata geçirilmesinde kabul görmüş yaygın yöntemler hangileridir? Bu temel ilkelerden ilkesel bir savrulma görüyor musunuz?" sorusuna verdiği cevapta Abdulaziz Tantik İslam’ı kendi nefsinde yaşamaya çalışmanın, Müslümanlara ve insanlara İslami olanın ne olduğunu gösterecek bir ‘örnekliği’ yaşayarak göstermenin ve böylece İslam’a dair istifhamları çözüme kavuşturmanın, mağlubiyeti yaşamış Müslümanların yeniden özgüvenlerini kazanarak kendilerine olan inançlarını tazelemenin, böylece yeni bir dünya mümkündür tezini güçlü bir şekilde hatırlatarak bugünde de müslümanca bir yaşamın imkânlarını inşa etmenin İslami hareketin ilkeleri olduğunu söylemektedir. Bu ilkelerin hayata aktarılması için siyasal ve sivil yöntemlere başvurulduğunu ifade eden Tantik, İslam dünyasının birçok yerinde bu ilkeler için güçlü bir mücadele verildiği söylense de uygulamada başarılı olma zemininin hiç kurulamadığını ve İslami hareketlerin savrulmasındaki en önemli payın, eğitim, müfredat ve İslami bilgi konusundaki zaaflara ait olduğunu düşünmektedir. Rıdvan Kaya İslami hareketlerin en temel ilkesinin İslamilik olduğunu ifade etmekte ve temel ilkeler hususunda bir farklılaşma olmamakla birlikte İslami hareketlerin birbirinden farklı yönelimleri ve pratikleri olduğunu belirtmektedir. Kimlik ve eylemlilik hususunda İslami hareketler içinde çizgisini koruyan örnekler yanında savrulmalar yaşayanlar da mevcuttur. İsa Özçelik'e göre tevhid, adalet, bütüncüllük, ümmet ve kardeşlik, şura, ehliyet, liyakat, içtihat gibi ilkeleri İslami hareketin ilkeleri olarak belirlemektedir. Ayrıca bu ilkeleri hayata geçirirken ahlakilik gibi uyulması gereken belirli ilkeler mevcuttur. İslami hareketlerin bulundukları zaman uyarınca ilkeleri uygulama yöntemleri de farklılaşmıştır. Son dönemlerde sekülerleşme dalgası Müslümanlarla birlikte İslami hareketleri de etkilemiş, sekülerleşme artık zorunlu bir kader gibi anlaşılmaya başlanmıştır. Özellikle ülkemizde yaşanan süreç hak batıl, tevhit şirk, İslam ve cahiliye gibi temel ayrışma noktalarının üzerini örterek bir yere varılamayacağını göstermiştir. Aynı şekilde İslami kavramların sloganlaştırılarak içinin boşaltılması, politik ya da ekonomik güç devşirmek için araçsallaştırılmasına müsaade etmenin de ne kadar yıkıcı sonuçlarının olduğu ortaya çıkmıştır. Dr. Abdulkadir Turan'a göre ümmet şuuru, Müslümanların sorunlarının İslam'ın ihmal edilmesinden kaynaklanması, Kuran ve Sünnete tabi olma, İslam şeriatının ve ahlakının üstünlüğü İslami hareketin ilkeleridir. Son beş yıla bakıldığında İslami hareketlerin yöntemi de nerdeyse ortak noktalarda buluşmaktadır. İslami hareket "kendi olma" veya "kendi kalma konusunda dış saldırılara karşı koymakta kimi zamanlarda zorluklar yaşamıştır. Turan'a göre bu saldırılar bir yandan İslami hareketi dış etkilerle dinde reform hareketine dönüştürmeyi, diğer yandan "ilmi olma" namına İslami hareketi çağdan koparıp geçmişi araştırmak ve tartışmakla meşgul bir harekete dönüştürmeyi; İslami milliyetçilikle sentezleme ya da onu bir mezhep hareketine çevirmeyi; İslami hareketi aşırı uçlara itmeyi hedeflemektedir. Bununla beraber İslami hareketler, hiçbir zaman dezenformasyonun önüne geçebilecek kadar içeride sert mücadele tercihini kârlı kılacak bir güce ulaşamamıştır. Süleyman Arslantaş'a göre İslami hareket denen oluşumların temel ilkeleri inanç ve hedef birliği olmalı ve bu birlikteliğin devamı için bir plan-program olmalıdır. İslami hareketin yöntemi ise kadrolaşma, kamuoyu oluşturma ve devletleşme şeklinde üç safhadan oluşur. Zeki Savaş İslami hareketin ilkelerinin bir kısmının hedeflerle diğer kısmının da yöntemle alakalı olduğunu, İslami hükümlerde sabit ve değişken hükümler olduğu gibi İslami hareketin ilkelerinde de sabitlik ve değişkenlik olduğunu söylemektedir. Dinde amelle ilgili olan adalet, ahlak ve mekasıd-ı şeriyye ve inançla ilgili olan tevhid, mead ve nübüvvet gibi ilkeler İslami hareketlerin de ilkeleridir. Yöntem konusu ise tamamen içtihadi bir mevzu olduğundan her bir İslami hareketin metotla ilgili temel ilkeleri bir diğerine nisbetle farklılık gösterebilir.  Bir hareketi bir başka hareketle kıyaslayarak ilkelerinden uzaklaşıp uzaklaşmadığına ilişkin varacağımız sonuç, bir mezhebi diğer mezheplerle kıyaslamaya benzer. Müslüman bir bireyin veya İslami hareketin temel ilkelerden uzaklaştığının, savrulduğunun en açık ölçüsü, dinin sabiteleriyle ve muhkem naslarıyla ölçülebilir.  Ali Kaçar'a göre tevhid, tağuti/cahili otoritelere karşı tavır almak, zulme ve zalime karşı olmak, sünnete ittiba, evrensellik, inkılapçılık, ümmetçilik ve rabbanilik gibi ilkeler İslami hareketin Kur'an'ı Kerim tarafından tayin edilen ilkeleridir. Günümüzde İslami hareketlerde bu ilkelerden birtakım savrulmalar meydana gelmekte, uzun mücadeleyi göze alamayanlar, Peygamberlerin örnekliğinden ortaya konan tevhidi mücadeleyi kavrayamayanlar çabucak yorulmakta ve reddettikleri, küfür ve şirk olarak gördükleri sisteme eklemlenmektedirler. Hüsnü Aktaş İslâmi hareketin temel ilkelerinin, muhkem nasslara dayandığı için değiştirilemeyeceğini, ortaya çıkan yeni meselelerin umumi hükümlerde yer alan illetlerin/hikmetlerin tahlili ve istişare sonucunda çözüme bağlanacağını söylemektedir. İslami hareketin temel ilkelerinden ise herhangi bir ilkesel savrulmanın söz konusu olmadığını belirtmektedirŞemsettin Özdemir ise bütün insanlığa rahmet olacak modelin ilkelerinin Kur'an, kainat ve insan ayetlerinden çıkarılması gerektiğini vurgulamaktadır.

"Dünden bugüne İslami hareketlerde (düşünsel, fıkhı ve pratik zeminde) bir değişim gözlemliyor musunuz?" sorusuna verdiği cevapta Abdulaziz Tantik seküler kültür ve laikliğe eskisi kadar güçlü tepkinin gösterilmediğini, İslami birçok hassasiyetin kaybolduğunu söylemektedir. Din ve modern dünya ile kurulacak sahih ve sahici bir bağın oluşmasında olması gereken yöntem, ilkeler ve eğitim modeli hala meçhul kaldığından dolayı ortada düşünsel bir kriz bulunmaktadır. İlahiyatlarda veya medreselerde verilen eğitimin tek boyutla oluşu düşünce krizini tetiklemektedir. Rıdvan Kaya örgütlenme, söylem ve eylem bazında kimi değişikliklerin olduğunu, ancak İslami hareketlerin bünyesinde genel manada ve geniş çaplı bir düşünce krizinin yaşanmadığını belirtmektedir. Asli kimlik ve yönelimlerinden taviz veren örnekler de bulunmaktadır. Burada en temel savrulma nedeninin, değiştirmek için yola çıkılan statüko karşısında alınan yenilgi ya da başarısızlığın bir müddet sonra statükoya ayak uydurmak, hatta zaman zaman eklemlenmek olarak karşımıza çıktığı görülmektedir. İsa Özçelik İslami hareket kavramının kendi içinde sabit ve değişkenlik denklemini barındırdığını, ancak bu denklemin kimi zaman yerli yerince kurulamadığını düşünmektedir. Müslümanlar modernleşme dalgasının büyük meydan okumalarına yeterli cevapları verebilmiş değildir. Aslında yalnız İslami hareketler değil tüm insanlık büyük bir düşünce krizi yaşamaktadır. Yapay zeka, robotizm, nanoteknolojik fütüristik bakış açısı bizzat insanın kendisini tartışmaya açmakta ve insan sonrası tartışmalarını gündem maddesi yapmaya çalışmaktadır. Bu bağlamda İslami hareket öncüleri tüm insanların fıtratına, vicdanına hitap edebilecek hayata dokunan hikmetli ve gerçekçi toplumsal çözüm yollarını bir an önce insanlıkla buluşturmalıdırDr. Abdulkadir Turan İslami hareketlerin 20. Yüzyılda beş farklı evreden geçtiğini düşünmektedir. Bunlar: (1) Şah Veliyullah Dehlevi ve ilmi arayışlar evresi (2) Şeyh Halid ve tarikat evresi, (3) İttihad-ı İslam gündemde olmakla birlikte reform ve senteze yatkın bazı isimler üzerinden fetret evresi ve (4) İmam Hasan el-Benna-Üstad Ebü’l-Ala Mevdudî üzerinden cemaat/cemiyet evresi. (5) İslami partiler ya da siyasi çatı evresi. Ayrıca Turan İslami hareketin genel olarak partili mücadele tartışmalarını geride bıraktığını, bu hususta bir konsensüsün oluştuğunu iddia etmektedir. Süleyman Arslantaş ise İslami kavramların alt-üst olduğu bir zamanda aziz İslam’ın düşünce ve pratiğine yönelik anlayış ve uygulamalarda fevkalade yanlışların, İslam dışı anlayışların cari olduğunu ifade etmektedir. Zeki Savaş 28 Şubat sonrası dönemde İslami hareketlerin hakimiyetçi tezden vazgeçtiğini düşünmekte, devlete ve topluma hakim olma olarak tarif ettiği hakimiyetçi düşüncenin AK Parti iktidarı sonrasında "sessiz değişim" geçirdiğini söylemektedir. Öte yandan bu sessiz değişim henüz sesli bir şekilde tartışılmış değildir. Bu durum düşünsel bir krizin dışa vurumu olarak değerlendirilebilir. Bununla birlikte her bir ülkenin kendi koşullarıyla bağlantılı olarak oradaki İslami hareketlerin farklı krizleri bulunmaktadır. Ali Kaçar Türkiye'de var olan birçok vakıf ve derneğin resmi birer kurum haline geldiğini ve sistem içi bir çalışmaya göre kendini konumlandırdığını söylemektedir. Oysa İslami hareket, İslam’ın egemen olmadığı her toplumda muhalif bir hareket olarak sistem içi değişimi kabul etmeden mücadele etmekle mükellef olduğunu asla unutmaz. Hüsnü Aktaş fıkhi hükümlerin ya açık bir nassa dayanırlar, ya da nasların illetlerinden/hikmetlerinden elde edilen reyle sabit olduklarını söylemektedir. Meseleye bu açıdan baktığımız zaman, dünden bugüne İslami hareketlerde bir değişik söz konusu olmamıştır. Ancak İkinci Meşrutiyet döneminde, değişik siyasi fırkalar kurulmuş ve bu fırkalar düşünsel, fıkhi ve pratik zeminde bazı zaafları ön plana çıkarmışlardır. Günümüzde “Hangi siyasi rejime göre yönetileceğiz?" sualine cevap vermeden önce, “İçinde bulunduğumuz hali nasıl değiştireceğiz, bizleri boğmaya çalışan müstekbirlerin tuzaklarına karşı nasıl mücadele edeceğiz ve bizi perişan eden hastalıklarımızdan nasıl kurtulacağız?" gibi meseleleri, gündemimizin ilk maddeleri haline getirmeliyiz. Dr. Erdal Kurğan ise İslami hareketlerde düşünsel bir krizden ziyade toplumsal roller veya toplumsal kurumlara dair çok daha derin bir krizin olduğuna dikkat çekmektedir. Söz konusu krizin çözümüne dair teorik ve pratik düzeyde herhangi bir ciddi adım da henüz atılmamıştır.

"İslami Hareketleri tarikat, STK vb. yapılardan ayıran özellikler nelerdir? İslami hareketlerin STK’lar üzerinden yapılanmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu bağlamda amaç-araç ilişkisinin sağlıklı bir zeminde ilerlediğini düşünüyor musunuz?" sorusuna verdiği cevapta Abdulaziz Tantik İslami hareketlerin ayırıcı en temel özelliğinin bir dava sahibi olması, istikamet üzere dini hayatın bütününde yaşama arzusu olduğunu söylemektedir. Geldiğimiz noktada İslami hareketlerin ayırıcı vasıflarını kaybettiğini düşünen Tantik bu hareketlerin amaç ve araç ilişkisi bağlamında son dönemde sınıfta kaldıklarını ifade etmektedir. Rıdvan Kaya İslami hareketi diğer oluşumlardan ayıran en temel özelliğin kapsayıcılığı, kuşatıcılığı olduğuna vurgu yapmaktadır. STK'laşmama ve İslami hareketi STK'nın dar sınırlarına hapsetmemek kaydıyla STK'lar üzerinden yapılanmanın doğal olduğunu ve örgütlenme kolaylığı sağlayan bir imkan zemini oluşturduğunu düşünmektedir. İsa Özçelik İslami hareketin ayırıcı özelliği olarak onun bütüncül yapısına vurgu yapmakta ve İslami hareketlerin teori ve pratik, düşünce ve eylem, zikir ve cihad, kültür-sanat ve siyaset, yerel ve evrensel, fert-toplum ve devlet tüm alanlarda bütüncül bir bakış açısıyla örgütlü bir şekilde mücadele eden yapılanmalar olduğunu söylemektedir. STK yapılanmasının Batı kültürünün bir ürünü olması ciddi bir sorun teşkil etmemektedir. Önemli olan bu kurumlara kimin ruh üflediği meselesidir. Eğer bir hareketin tüm yapısı STK formuna dönüşmüşse İslami Hareket tanımına sadık kalması mümkün değildir. Ancak tekrar ifade edecek olursak temel ilkelerini koruyan bir hareketin STK, sendika, parti vs. kurumlara sahip olması bu kurumları kendi potasında eritebilme gücüne sahip olduğu sürece çok da sorun teşkil etmeyecektir. Dr. Abdulkadir Turan Müslümanların henüz ilk dönemlerden itibaren büyük bir sivil toplum tecrübesi olduğunu ve İslam tarihinin ilk zühd hareketlerinin bizim STK meselesini nasıl anlamamız gerektiğine yardımcı olacağını söylemektedir. Süleyman Arslantaş İslami hareket, tarikat ve STK’ların yer yer hizmet anlayış ve uygulamaları birbirine benzese de bu üç kavramın ilgi alanları ve mahiyetleri itibariyle farklı kavramlar olduğunu söylemektedir. Zeki Savaş İslami hareketlerin İslam’ın siyasi yönünü, tarikatların irfani tarafını öne çıkarmakta olduğunu, aralarında öncelik farkı bulunduğunu ve İslami hareketlerin daha bütüncül bir anlayışa sahip olduğunu belirtmektedir. Ayrıca sömürge dönemlerinde bazı tarikatlar da sömürgecilere karşı savaş vererek politik rol üstlenmiş ve bir tür İslami hareketlere dönüşebilmiştir. İslami hareketlerin bünyesinde STK’lar olabilir ve olmalıdır lakin İslami hareketlerin tamamen sivil toplum formuyla sınırlandırılması İslami hareketi daraltacaktır. STK’ların Batı menşeli olması, salt bu nedenle kullanımına engel oluşturmayacaktır. Ali Kaçar'a göre İslami hareket, her faaliyetiyle tevhide dayalı, vahyi esas alan, İslami olmayan sistemle asla uzlaşmayan bir özelliğe sahip harekettir. Günümüzde STK’ların çoğunluğunu İslami Hareketten ayıran özellik Peygamber örnekliğinde bir mücadeleden ziyade sistem içi bir mücadeleyi esas alarak resmi birer kurum haline gelmeleridir. Tasavvufun teşkilatlanması anlamına gelen tarikatlar da, şeyh-mürid ilişkileri, yapılanma ve çalışma tarzları ile düzeni/sistemi İslamileştirme, devlete/yönetime talip olma amaçları olmadığı gibi kendi geleneksel ritüellerine dokunulmadığı müddetçe içinde yaşadıkları laik, seküler ve cahili sistemden ve uygulamalarından da rahatsız olmamaktadırlar. Bu yapılar kendilerini kutsal nitelikte görmekte, istişareye gereken önemi vermemektedir. Bundan dolayı bu yapıları İslami hareket olarak tanımlamak mümkün değildir. Hüsnü Aktaş İslami hareketin belirleyici unsurunun cemaat olduğunu söylemektedir.  İslami literatürde cemaat; bir fikir veya inanç etrafında toplanan ve aynı usûlü benimseyen insanları ifade eden bir keyfiyete haizdir. İslami hareketlerin tarikat veya sivil toplum kuruluşları üzerinden yapılanması ise içinde bulundukları şartlarla ilgili bir hadisedir. Şemsettin Özdemir İslami hareketin siyasal, toplumsal, kamusal yönü olan, büyük hedeflere göre insan yetiştirmeyi hedefleyen, hayatı bu ilkelere göre kurmak iddiası taşıyan yönü olan ve istişareye önem veren yapısından dolayı tarikatlardan ayrıldığını düşünmektedir. Dr. Erdal Kurğan'a göre STK'laşmadan da STK'laşmanın amaç-araç ilişkisinin bulanıklığa düşme tehdidiyle karşı karşıya olunduğu genelde yok sayılmaktadır. Hiç STK'laşmadan da bu tür tehlikeler ile karşı karşıya kalınmaktadır.

"İslami hareketler İslam düşünce dünyasına ne tür katkılarda bulunmaktadır? Yaşadığımız çağa hitap edecek özgün bir düşünce üretebilmişler midir?" sorusuna verdiği cevapta Abdulaziz Tantik çağdaş İslami hareketlerin, İslam düşünce dünyasına ciddi bir katkı sunmaktan uzak kaldıklarını söylemektedir. Tam klasik İslami ilimler üzerinden eğitimini almış kişilerin yokluğu handikap, varlıkları da başka sorunlara neden olmaktadır. Dolayısıyla çağa yeterli düzeyde hitap edecek bir düşünce üretilebilmiş değildir. Rıdvan Kaya her düzeyde bencilliğin insanlığı esaret altına aldığı ve hayatın haz ve hız ekseninde tüketildiği bir atmosferde İslami hareketlerin kardeşlik, fedakarlık, isar ve tevhid bağlamında insanlığa sunduğu mesajların değerli ve önemli olduğunu ifade etmektedir. İsa Özçelik son dönem İslami Hareketlerin İslam düşüncesine ve halkların refahına önemli katkılarda bulunduklarını düşünmektedir. İslami hareketler farklı ülkelerde yönetime geldiği zaman istenilen tavırları ortaya koyma hususunda emperyalizm tarafından engellenmektedir, ancak yaşanılan başarısızlıkları sadece dış nedenlere bağlamak doğru değildirDr. Abdulkadir Turan'a göre İslami hareket bugün geçmişin önderlerini dışlamadan çağı okuyacak ve çağa hükmetmeyi sağlayacak bir düşünce fırtınasına ihtiyaç duymaktadır. Modern döneme karşı geliştirdiğimiz söylemler, çağın gerisinde kalabilmektedir. Günümüz gençliğini zevkperizm ve tüketim köleliğine karşı koruyabilmek için nefis tezkiyesi ve zühd gibi geleneksel dünyanın zengin İslami yönlerini, günün dili içinde yeniden işlemek, duyurmak ve tatbik etmek gerekir. Süleyman Arslantaş İslami hareketlerin özlerine sadık kalmaları kaydı ile İslam düşünce dünyasına katkıda bulunduklarını söylemektedir. Kendilerini İslam’a hizmet odaklı gören yapı ve yapılanmalar “ben merkezli” olmaktan çıkarak “biz merkezli” olmaları halinde İslam düşünce dünyasına daha önemli katkıda bulunabilecektir. Zeki Savaş İslami hareketlerin şekillenmesinde etkili olan alim ve aydınlar ile İslami hareketlerin yetiştirdiği alim ve aydınların İslam düşünce dünyasına ihya ve tecdit anlamında önemli katkılar sunduklarını düşünmekte, ancak üretilen düşüncelerin etkileri ve pratik sonuçları bakımından cevaplanması gereken sorular olduğunu söylemektedir. İslami hareketler kendi koşulları çerçevesinde İran ve Türkiye'de nisbeten uzun soluklu, Mısır ve Tunus'ta kısa süreli düşüncelerini siyasal başarıya dönüştürmüştür. Ama İran ve Türkiye başarılarına devamlılık kazandıramazken Mısır ve Tunus’ta denenmekte olan yöntemlere dış müdahaleler sonucu yeterli fırsat verilmemiştir. Savaş'a göre İslami hareketlerin toplumlar tarafından kabul görecek model üretme ve uygulama gücünün olup olmadığı, iktidarı denetleyen sivil bir güç olmakla yükümlülüklerini yerine getirip getiremeyeceği ve hakimiyetçi tez yerine çoğulcu çatı devlet tezinin bir çözüm olup olmayacağı, yeni dönemde tartışılması muhtemel konu başlıklarıdır. Ali Kaçar'a göre günümüz İslami Hareketleri sağlıklı/tevhidi bir düşünceyi hazmedemedikleri için İslam düşünce dünyasına da katkıları olmamaktadır. Dr. Erdal Kurğan'a göre İslami hareketler ve İslamcılık, İslam düşünce dünyasına çağdaş dönemde ciddi katkılarda bulunmuştur. Ancak bu sundukları düşüncelerin hepsinin doğru olduğu anlamına gelmemektedir. İslami hareketler daha sahih ve gerçekçi bir yol çizebilmeleri için 1960 öncesine gitmelidir ve oradaki tecrübe hakiki bir şekilde değerlendirilmelidir.

"İslami hareketlerin toplumsal hayatı ve yönetimleri etkileme gücü hangi boyutlardadır?" sorusuna verdiği cevapta Abdulaziz Tantik İslami hareketlerin toplumsal hayatı ve yönetimleri etkileme gücünün olmadığını söylemektedir. Bu durumu İslami hareketlerin muhalif tutumu ve entelektüel derinliği gösterememesiyle ilişkilendirmektedir. Rıdvan Kaya İslami hareketlerin toplumsal hayatı ve iktidarları Afganistan örneğinde olduğu gibi kimi zaman etkileyebildiğini ifade etmektedir. Suriye'de küçük de olsa bir bölge rejimin tasallutundan azade kılınabilmiştir. Mısır'da rejimin baskılarından dolayı İslami hareket sokakta görünmez kılınsa da baskıların azaldığı durumlarda iktidara en yakın güç konumu korunmuştur. İsa Özçelik de bu durumun ülkeden ülkeye değişkenlik gösterdiğine vurgu yapmaktadır. Arap ayaklanmaları sonrasında yapılan seçimlerde İslami hareketler başa gelse de küresel emperyalizm ve yerli işbirlikçiler İslami hareketlerin iktidarda kalmalarına izin vermemiştir. Toplumsal açıdan ise İslami hareketler sosyal dayanışma ve insani yardım alanlarında en etkin şekilde faaliyet göstermektedir. Ancak sahip olduğu potansiyeli siyasal iktidara taşımak istediğinde şiddete maruz kalarak cezalandırılmaktadır. Dr. Abdulkadir Turan İslami hareketlerin batılılaşmaya karşı koyduğunu, komünizmin İslam aleminde yayılmasını engellediğini ve seküler milliyetçilik dalgasını kırdığını ifade etmektedir. Ancak batılılaşma akımının bütün olarak yaşam tarzı ittifakı mahiyetinde zevkperizme yönelmesi İslami hareketi büyük ölçüde sarsmıştır. Zeki Savaş ölçme ve değerlendirmedeki çeşitlilikten ötürü toplumsal hayatı ve yönetimleri etkileme konusunda İslami hareketleri fevkalade başarılı görenlerin de başarısız görenlerin de olduğunu söylemekte, bu konuda bardağın dolu veya boş tarafını öne çıkarmaktan ziyade bardağın dolu ve boş taraflarını mukayese etmenin daha sağlıklı bir sonuca götüreceğine inanmaktadır. Ali Kaçar'a göre günümüz hareketlerinin tamamına yakını toplumsal hayatı ve yönetimleri etkileme gücüne sahip olmadığı gibi, kendi bireysel hayatlarını bile İslami ilkeler çerçevesinde düzenleyebilme ve bu ilkelere uygun olarak yaşayabilme imkân ve gücüne sahip değildir. İlkeli davranan hareketlerin ise bu anlamda toplumsal hayatı ve yönetimleri etkileme gücü yoktur. Şemsettin Özdemir İslami hareketlerin toplumsal hayatı ve yönetimleri etkileme imkanına sahip olduğunu söylemekte, etkileyemeyenlerin yanlış yöntemler kullandığına dikkat çekmektedir. Bu konuda Müslüman Kardeşler hareketi fikir düzeyinde büyük bir etkileşim yaşatmış ve milyonlarca insanın İslam'ı daha iyi öğrenmesine vesile olmuştur. Öte yandan Sovyetlerin dağılmasından sonra ABD’nin başını çektiği Batı ittifakı ve NATO yeni düşman olarak şuurlu Müslümanları hedefe koymuş ve İslamcı hareketlere karşı büyük bir saldırı başlattı. Bu büyük saldırı İslami hareketlerde ciddi sıkıntılar, meydana getirmiştir. Hazırlıksız yakalanan İslami hareketler bu baskıların sonucu olarak birçok alanda geri çekilmek zorunda kalmıştır. İslami hareketler bu kuşatmayı yaracak, etkisizleştirecek çıkışın yollarını bulmak ve uygulamaya koymak zorundadırDr. Erdal Kurğan İslam aleminde demokratik süreçlerin işletildiğinde İslamcıların iktidara geldiğine dikkat çekmektedir. Ancak İslamcılar adına yönetimleri etkileme gücü söz konusu değildir. Çünkü yönetimleri etkileme gücü örgütlü bir yapı içerisinde kendi hegemonyasını inşa edebilme gücü demektir ki İslamcılar bundan uzak bulunmaktadır.

"İslami Hareketlerin öteki ile kurduğu ilişki biçimi ve beraber yaşama anlayışı nasıl bir mahiyete sahiptir?" sorusuna verdiği cevapta Abdulaziz Tantik hep iktidarda imiş gibi tavırlar üzerinden gelişim sağladıklarından dolayı İslami hareketlerin öteki ile ilişkiyi bir çatışma zemini olarak kurguladığını söylemektedir. İslami hareketlerin şiddete maruz kalmaları, kendileri öteki olarak görülerek her şeyden mahrum bırakılmaları ve sürekli bir tazyik altında olmaları da bu durumu pekiştirmiştir. Zamanla demokrasi, insan hakları ve özgürlükler bağlamında ise ötekinin haklarını meşru gören bir yaklaşım ortaya çıkmıştır. Rıdvan Kaya İslami hareketlerin kuşatıcı olabildikleri oranda toplumsal yapıda etkin hale gelebildiklerini belirtmektedir. Statükoyu temsil eden güçlerin İslami hareketleri terörize etme, şeytanlaştırma kampanyasını sürdürmesi ve bazı oluşumların son derece keskin, dışlayıcı ve şiddete meyyal tutumları bu alanda ciddi manada bir kirlilik ve engel teşkil eden iki zorluk olarak karşımıza çıkmaktadır. İsa Özçelik bu konuda her bölgenin kendi dinamikleri içerisinde değerlendirilmesi gerektiğini vurgulamaktadır. İslami hareketlerin kimi örneklerde karnesi zayıf gözükse de çoğu yerde ve birçok açıdan sekülerlerden, milliyetçilerden, sosyalist ve liberal geçinenlerden çok daha kuşatıcı ve öteki ile beraber yaşama kültürüne sahip olduğunu söylemektedir. Dr. Abdulkadir Turan İslami hareketin tekfircilik ile hoşgörü altındaki uzlaşı arasında bırakılmak istendiğine dikkat çekmektedir. Turan'a göre son yıllarda her iki musibetin de aşıldığına dair ciddi bir umut söz konusudur. Bu umudun iş görmesi, yeni sürecin ilmi olarak desteklenmesine bağlıdır. Süleyman Arslantaş İslami hareketlerin çoğu zaman kendilerini özne olarak gördüğünü ve ümmetin bir parçası olmayı içselleştiremediklerinden dolayı çoğu İslami hareket mensubunda üstenciliğin hakim olduğunu düşünmektedir. Zeki Savaş İslami hareketlerin öteki hakkındaki teorik ve pratik yaklaşımlarının karşılıklı saygı içinde yaşamaktan ve çoğulculuktan çok tekliğe ve tekelliğe eğilimli olduğu kanısındadır. İslami hareketler kendi içlerindeki ötekilerle dahi karşılıklı saygı içinde yaşamaya dair iyi bir örneklik oluşturamamış durumdadır. İslami hareketlerin ötekiyle ilgili karşılıklı saygı temelindeki önerilerinin kabul görmesi için önce kendi içlerinde bir enginliğe sahip olmaları gerekmektedirKazım Sağlam İslam ümmetinin tüm renkleri ve tonları ile İslami hareketin içinde olduğunu söylemektedir. Mezhepler ve meşrepler İslami hareket anlayışında birer zenginlik ve gerçekliktir. Bunları yok saymak ayakları yere basmamaktır, zeminsizliktir. Yere ve zemine basmayan bir düşüncenin hayatta karşılığı yoktur. Ali Kaçar'a göre ötekiden kasıt cahili kesim ise bunlarla kurulacak ilişkilerin İslami kaynaklarda açıkça belirtildiğini söylemektedir. Buna göre zihinsel/düşünsel anlamda müşriklerle dostluk kurulamaz, fiziksel anlamda ilişkiler zorunlu ihtiyaçlar çerçevesinde yürütülebilir. Bu doğrultuda ilişki davet ve tebliğ çerçevesinde devam etmelidir. Dr. Erdal Kurğan'a göre modern dönemde Müslümanlar iktidara gelmedikleri için ötekiyle ilişki bağlamında inşa edebilecekleri bir pratik henüz ortaya koymamıştır.

"İslami hareketler bugünün dünyasını yeterli düzeyde okuyabiliyorlar mı? Bu konuda İslami hareketlerin kaçırdıkları ve yanıldıkları temel durumlar nelerdir?" sorusuna verdiği cevapta Abdulaziz Tantik İslami hareketlerin, bugünün dünyasını yeterli düzeyde okuyacak bir bakışa ve yönteme haiz olamadıkları için sorun yaşadıklarını söylemektedir. İnsan hakları, özgürlük ve demokrasiyi evrensel bir olgu olarak kabul ederek hareket etmeleri, evrensel kavramını modern bilim ve felsefe için temel bir kabul gibi algılayarak onlar üzerinden kendi dinleri ile ilişki kurma çabaları, kurgu üzerine kurulu bir bilgi yapısını ve ona dayalı düşünce yapısını eleştiriye tabi kılarken, taşıdığı elastikiyeti hesaba katmadan aynı konuda farklı bir açıklamaya kanarak yine modern düşünce ve erk yönünde yenilgiyi kabullenmeleri Tantik'e göre İslami hareketlerin temel yanılgılarıdır. İktidarı salt siyasi bir güç olarak okumanın taşıdığı zaafı hala aşamayan İslami hareketlerin, iktidar alanlarının siyaset arenası dışında kalan yapılarını da doğru tespit ederek bu alanda yeni çalışmalara imkan sağlama zorunluluğu bulunmaktadır. Rıdvan Kaya aslında tecrübi birikim bu alanda işimizi kolaylaştırmış olması gerektiğini, ama sürekli biçimde baskı altında olmanın, yok sayılmanın, dışlamanın getirdiği defolar, zaafların söz konusu olduğunu belirtmekte, bu durumun kimilerini ilkesizliğe kimilerini de steril alanlar üreterek hayattan kopuk tezler ortaya koymaya yönelttiğini ifade etmektedir. İsa Özçelik'e göre İslami hareketler kendi coğrafyasında bulunduğu çağı anlamaya çalışan en başat aktörler arasında yer almaktadır. İslami hareketler özellikle ideolojiler döneminde çok ciddi okumalar yapmıştır. Ancak Müslümanların, sömürgecilerin yanında onların işbirlikçileriyle de mücadele etmek zorunda kalması, birçok gelişmenin gecikmeli olarak gündeme gelmesine sebep olmaktadır. Yapay zeka ve nanoteknoloji gibi bir kısmı şimdiden gerçeğe dönüşen konular ise şuan İslami hareketlerin gündeminde bulunmamaktadır. Süleyman Arslantaş'a göre adına ‘İslami hareket’ denilen yapılanmaların genel olarak dünyada olup-bitenleri okumakta başarılı oldukları söylenemez. Bunun da arkasında yatan esas neden ise İslam’ın öngördüğü iki temel bilgiden yoksun olmalarıdır. İslam, hem dinin bilinmesini hem de dinin tatbik sahası olan dünyanın bilinmesini emreder. Dünyanın bilinmesi hususunda ise İslâm dışı seküler, lâik söylem ve uygulama sahipleri tanınmalı fakat onların reçetelerine itimat edilmemelidir. Zeki Savaş'a göre İslami hareketlerin yeterli düzeyde başarılı olamaması veya elde ettikleri başarıyı sürdürememesi bugünün dünyasını kafi derecede okuyamadıklarının, yerine göre yanıldıklarının ve yerine göre de kaçırdıkları hususlardan dolayı yenildiklerinin delili sayılabilir. Ali Kaçar da "İslami hareketler olarak kabul edilen oluşumlar içinde yaşadıkları dünyayı ve dünyadaki Müslümanlar aleyhine olan gelişmeleri okuyabilselerdi, bugün başta Gazze olmak üzere değişik coğrafyalardaki Müslümanlara karşı insanlık dışı katliamlar gerçekleştirilebilir miydi?" sorusunu gündeme getirerek bu konudaki zafiyete işaret etmektedir. Dr. Erdal Kurğan ise İslami hareketlerin bugünün dünyasını iki noktada yeterli düzeyde okuyamadıklarını söylemektedir. Düşünsel açıdan modernitenin veya postmodernitenin analizi, kritize edilmesi, semptomlarının analizinin zayıf kaldığını, pratik açıdan ise toplumsal rollerle ilgili sapmalara dikkat çekmektedir. Bu durumun aşılması için din ve fıkıh usullerinin bugünün meselelerini kavrayacak şekilde işletilmesi gerekmektedir.

"İslami Hareketler diğer ideolojiler ve mevcut bölgesel ve küresel hegemonya karşısında halklar için bir alternatif oluşturmakta mıdır?" sorusuna verdiği cevapta Abdulaziz Tantik strateji ve taktik konusunda ciddi zaaflar taşıyan İslami hareketlerin potansiyel olarak alternatif olmalarına rağmen, reel durumda bunun örnekliğini tam olarak sağlayamadıkları için gereken güveni sağlamakta zorlandıklarını söylemektedir. Rıdvan Kaya bugün Gazze hadisesinde de net bir şekilde görülebileceği gibi İslami hareketlerin dünyaya vicdan ve adalet mesajını en yüksek perdeden sunduklarını ifade etmektedir. Ancak İslami hareketlerin maruz kaldığı yoğun baskı ve şiddet İslami hareketlerin dünyaya mesajlarını nitelikli ve sağlıklı bir şekilde aktarmalarını zorlaştırmaktadır. İsa Özçelik İslami hareketlerin çoğu İslam ülkesinde doğal iktidar alternatifleri olduğuna dikkat çekmektedir. Bununla birlikte İslami hareketler dünya halklarına cazip gelebilecek alternatif bir model için daha farklı ve etkin örneklerin ortaya konulmasına ihtiyaç duymaktadır. Dr. Abdulkadir Turan İslami hareketin çağın yegane muhalif hareketi olduğunu ve ideolojilere karşı dayanıklı tek hareket olduğunu söylemekte ve HAMAS örneğine vurgu yapmaktadır. Zeki Savaş İslami hareketlerin İslam temelinde toplumun idaresini ve devlet yönetimini gerçekleştirebileceğine dair Müslüman toplumlarda olumlu bir kanaatin oluşmadığını söylemektedir. Bu olumsuzluğun bir kısmı toplumun idaresine talip olan Müslümanların zamanın ve mekanın gereklerini karşılamadaki yetersizliğinden ve yanlış pratiklerinden diğer bir kısmı da bu çabaları sabote eden İslam karşıtı güçlerden kaynaklanmaktadır. İslami hareket kendi zaman ve mekanlarında uygulanabilirliği mümkün olan yeni içtihatlarda ve yeni önerilerde bulunarak işaret edilen iki zorluğu aşabilir veya en azından iyi bir alternatif durumuna gelebilir. Kazım Sağlam dünyanın geldiği yer itibarıyla İslami anlayışa, İslam adaletine ihtiyaç olduğunu ifade etmekte, bunu da ancak İslami hareketler sağlayabileceğinin altını çizmektedir. Ali Kaçar Müslümanların ancak ümmet şuuru ile ve ‘Nebevi Metod’a uygun olarak çalıştıkları zaman alternatif oluşturabileceklerini, aksi halde Müslümanlara dönük insanlık dışı katliamların devam edeceğini düşünmektedir. Dr. Erdal Kurğan küresel hegemonya karşısında halklar için tek çözümün şu anda İslam olduğunu, batı hegemonyasından kurtulabilmek ve insani olarak savunabilmenin ancak İslam'ın potansiyelinde var olduğunu söylemektedir.

"İslami hareketler ve Aksa Tufanı arasındaki ilişki hakkında neler söylemek istersiniz?" sorusuna verdiği cevapta Abdulaziz Tantik Aksa Tufanı'nın Filistin menşeli yapıların bir araya gelerek birlikte gerçekleştirdikleri önemli bir hamle ve hareket olduğunu söylemektedir. Diğer İslami Hareketlerin bu olguyu doğru bir şekilde okumaları ve ona göre kendilerine yeni bir istikamet ve strateji belirlemeleri elzemdir. Rıdvan Kaya Aksa Tufanı'nın tesadüfen ortaya çıkmadığını, Filistin topraklarında bilhassa 70’li yıllardan itibaren başlayıp 80’lerde ivme kazanan ve bugünlere gelen İslami hareketin çabalarının neticesi olduğunun altını çizmektedir. İsa Özçelik Aksa Tufanı'nı tarihi bir dönüm noktası olarak nitelemekte, bu hamleye öncülük eden Hamas'ın İslami hareketin tanım ve ilkelerini bir model olarak tüm dünyanın gündemine taşıdığını ifade etmektedir. Aksa Tufanı hamlesi İslami hareketlerin yalnız kendi toplum ve yönetimlerini değil tüm dünyayı etkileme gücüne sahip olduğunu göstermiştir. İslami hareketler asıl devrimsel sürecin ateşkesten sonra başlayacağı bilinciyle düşünce ve örgütlenme şekillerinde radikal bir değişime gitmelidir. Dr. Abdulkadir Turan'a göre Aksa Tufanı, İslami hareketin dünyaya açılma, dünyanın vicdanlı toplulukları ile birlikte hareket etme potansiyelini bir kez daha görmesini sağlamıştır. İslami hareketler de kendilerini Aksa Tufanı ile gelen bu düzeye hızla uyarlamak durumundadır. Süleyman Arslantaş, Aksa Tufanı'nın aslında 1948’den bu yana devam eden intifadalar ile soylu bir direniş ve tez ortaya koyan İslami mücadelenin devamı ve sembolleşmiş şekli olduğunun altını çizmektedir. Zeki Savaş Şii hareketlerin Filistin ile ilgili askeri bir yardımlaşmayı, Sünni hareketlerin ise maddi ve siyasi bir yardımlaşmayı öncelediğini söylemektedir. Tercihlerdeki bu nitelik farkı, Filistin mücadelesine destek veren İran ile diğer Sünni devletlerin farklı yaklaşımından kaynaklanmaktadır. Filistin'in özgürlüğü için İslami hareketler ülkelerini, ellerindeki jeo-politik, askeri ve siyasi imkanlarını kullanmak için ortak bir karar vermeye zorlamalıdır. Ali Kaçar Gazzeli Müslümanların onca katliama ve açlığa rağmen gösterdiği sabır ve direnişin sadece Siyonist katilleri değil, onları destekleyen bütün küresel katiller güruhunu da ürküttüğünü ve kutsal birer put haline getirdikleri sözüm ona değerlerini yerle bir ettiğini ifade etmektedir. Ancak İslami oluşumların İsrail'i telin edici eylemleri kendi ülkelerindeki yönetimlere ve Siyonist katillere geri adım attıramamıştır. Dr. Erdal Kurğan'a göre Aksa Tufanı ümmetin alnındaki kara lekeyi temize çıkartmıştır. Aksa Tufanı İsrail'in yakın gelecekte yıkılma sürecinin başlangıcı olarak okunacaktır. Bu bağlamıyla Aksa Tufanı İslami hareketler için somut bir yol göstermektedir. 

Yorum Yapın