Siyasi ve ilmî tartışmaların canlı olduğu bir dönemde şartların kalıbını kolayca kabullenmeyen Hasan el-Bennâ İslâm ümmetinin mevcut durumunu tahlil etmekle kalmamış, öncülüğüyle ortaya çıkan Müslüman Kardeşler’le birlikte hayatının sonuna kadar çok yönlü bir mücadele vermiştir.
Biyografisine yer verdiğimiz yazıda[1] belirttiğimiz üzere Bennâ, hem aile hem de okulu özelinde İslâmî ilimlere de vâkıf renkli bir kültür atmosferinde yetişmiştir. Yetişmesinin ve mücadelesinin bir sonucu olarak Kur’an ve sünnet, hem pratikte hem de telifatında onun ana kaynağı olmuştur. Biz bu yazımızda bu iki kaynaktan birinin temeli olan hadislere yaklaşımını ele alacağız.
Hadislere Atıf Metodu ve Eserlerinde Hadis
Eserlerinde hadisin yer bulma biçimi, söz konusu eserlerin konusu ve hedef kitlesine göre çeşitlilik arz etmiştir.
Hasan el-Bennâ siyasi, güncel konulara yer verdiği risâlelerinde hadislere atıf yaparken herhangi bir kaynak belirtmez. Ayrıca bir tenkit veya sıhhat bilgisi serdetmez. Bu açıdan bakıldığında genel olarak cemaat mensuplarına vaaz ve irşat amaçlı olarak ortaya koyduğu konuşma ve metinlerde hadisleri, Kur'an ve sünnete bağlılığın doğal bir sonucu olarak “ilke, kural ve değer vazedici metinler” olarak değerlendirmiştir. Bunları kaynak veya sıhhat tartışmalarına girmeksizin ortaya koymuştur. Ayrıca yine davet esaslı yazı ve konuşmalarında hadis metinlerinin tamamını değil, vermek istediği mesajı vurgulayan ve yansıtan bölümünü nakletmeyi genel bir uygulama edinmiştir.
Örneğin risâlelerin ilk bölümlerine karşılık gelen, örnek alma veya övünme tarzında milliyetçiliği değerlendirdiği “Kavmiyyetü’l-Mecd” bölümünde “İnsanlar (yapılarında belli özellikleri barındıran) madenler gibidir. Câhiliye Dönemi’nde (ahlak bakımından) hayırlı olanlar, İslâm’a girdikten sonra da (dinin emir ve yasaklarını) öğrenip anladıklarında hayırlı olurlar.”[2] mealindeki hadise yer vermektedir. Ve bu hadis bağlamında geçmişin, ataların geride kalanların hayırlı yönlerinin anılmasında veya örnek alınmasında bir beis olmadığını belirtmektedir.[3] Söz konusu hadisi naklederken sıhhatinden şüphe etmediği, genel olarak rivayetleri ele alırken anlatımının veya telifinin siyakına uygun olarak herhangi bir detay bilgi vermekten kaçındığı, anlatışın akışını bozacak teknik detaylara girmediği anlaşılmakta ve gayet makul karşılanmaktadır.
Hasan el-Bennâ’nın hadisleri naklederken bir rivayetin farklı lafızlardan oluşan metinleri arasında tercihte bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu tercihlerin kimi zaman metinlerin sahih versiyonları dışında, hadis tekniği bakımından daha zayıf denecek lafızlarla gelen şekillerini tercih etme şeklinde gerçekleştiği de anlaşılmaktadır. Burada da yukarıda değindiğimiz üzere önemli olanın mesajı iletmek olduğu düşünüldüğü için hadisin anlam olarak sahih yolla geldiği anlaşıldıktan sonra onun ifade edilmesinde farklı lafızlar kullanılmasında bir beis görülmediği şeklinde yorumlamak mümkündür.
Örneğin İslâm açısından hoş görülmeyen milliyetçilik anlayışlarını eleştirirken “Allah sizden cahiliye ile övünmeyi kaldırmıştır…”[4] içeriğindeki rivayet atıf yaparken burada cahiliye ile övünme ifadesine karşılık gelen “Nahve” kelimesini kullanmış, hadisin Tirmizî gibi temel hadis kitaplarında yer alan varyantlarında bu ifadeye karşılık gelen “Übeyye” kelimesini tercih etmemiştir.[5] Yaptığımız taramada hadisin nahvetü’l-câhiliyye şeklinde gelen kalıbının temel hadis kitaplarında yer almadığı tespit edilmiştir. Buna rağmen ifade olarak Tirmizî’de yer alan “Übeyye” İfadesiyle herhangi bir farklılık veya çelişki içermemektedir. Her ikisi de cahiliye ile övünme anlamına gelmektedir. Bennâ bu rivayeti Müslüman olmayan geçmişle övünmenin kınanması açısından nakletmiştir. Dolayısıyla herhangi bir meseleyi ele alırken hadisin belli bir kısmını mesaj olarak iletmesi hem bir lafız tercihi hem de bir hadis yorumu olarak değerlendirilebilir. Zira o her hâlükârda sunmaya çalıştığı İslâmî ilkeleri, bu ilkelerin doğduğu ana metinlerden ortaya koymaya çalışmakta, bunu yaparken sıhhatini göz önünde bulundurarak mesaja odaklanmakta teknik ayrıntıları geri planda tutmaktadır.
Eserlerinde hadise atıf yaptığı en temel konular arasında Müslümanların birliği, kardeşlik anlayışı, Allah’ın dininin ikame edilmesi, Kitap ve sünnetin Müslümanların temel hüküm ve hukuka kaynağı olduğu hususları zikredilebilir. Bu açıdan verebileceğimiz bir örnek olarak “Birbirinize buğzetmeyin, birbirinize haset beslemeyin ve birbirinize sırt çevirmeyin, ey Allah’ın kulları! Kardeş olun!”[6] mealindeki hadisi, fikir ayrılıklarının tefrikaya sebep olmaması gerektiğini belirtirken nakleder. Ona göre bu hadisten ilham alan ilk nesil yani sahâbe neslin aralarında, en kalıcı bağ olan iman bağını kurduklarını belirtir.[7] Fıkıh hadis veya akaidle ilgili -sınırlı hacimdeki- telifleri dışında yazdığı metinlerde ve yaptığı konuşmalarda temel temanın ümmetin birliği ve İslâm'ın hakimiyeti ögelerini olduğundan hadisler noktasında da genel olarak benzer temalarda rivayetlere yer vermesi makul karşılanmalıdır.
Sünnet ve hadisin Hasan el-Bennâ için hayati ve zaruri öneminin diğer bir yansıması, davetçinin amel yönünün kimliğiyle tutarlı olmasıyla ilgilidir. O davetçinin amelinin söylemlerini ve kimliğini yansıtmaması şeklindeki çelişkiyi şu dramatik ifadelerle aktarır: “Düşünün ki bazı kimseler İslâm daveti içinde çalışmalar yürütüyorlar. İslâm davasını savunmak için kitaplar yazıyorlar fakat namaza ve onun erkânına riayet etmiyorlar. Bu tutarsız kişiler sanki Resulullah’ın namazı dinin temeli ve müminler için farz bir ibadet olduğunu söylediğini duymamış gibidir. Yine onlar Peygamber’in şu sözünü de hiç işitmemiş gibiler: “Mümin ile şirk arasında namazı ikame etmek vardır, mümin namazı ikame etmediğinde şirke düşer.[8]”[9] Bennâ için sünnet ve hadis, davetçinin bir anlamda sebat üzere kalması için bakması gereken bir aynadır.
Hasan el-Bennâ, İslâmî davet ve İslâm kültürüyle ilgili genel bilgiler veren risâlelerinde hadis şerhine dair kaynak zikretmese de bazı yerlerde hadiste geçen anlaşılması zor kelimeleri açıklar. Bu durum onun genel olarak hadis şerhlerine vâkıf olduğu şeklinde yorumlanabilir. Örneğin zekât vermeyenlerin uğrayacağı azapla ilgili aktardığı bir hadiste “Allah’ın kendisine mal verip de bunun zekâtını ödemeyen kimseye bu malının kıyamet günü gözlerinin üstünde iki siyah nokta olan zehirli bir yılan şeklinde geleceği, boynuna dolanıp çenesinin iki tarafından yakalayacağı”[10] anlatılmaktadır. Hadisi aktardıktan sonra burada geçen yılanın en tehlikeli yılan türü olduğu ve yine hadiste geçen çenenin iki yanının hangi bölge olduğunu açıklamıştır.[11]
Cihad gibi ahkâma taalluk eden ve daha ilmî seviyeye hitap eden konularda hadis tahriç bilgisine yer vermiştir. Bu bilgilerde zaman zaman lafız farklılıklarına değindiği de müşahede edilmiştir. Örneğin “Cihadın en faziletlisi zalim sultana karşı hak sözü söylemektir.” hadisini naklettikten sonra, “Buhârî ve Ebû Dâvud içerik olarak rivayet etmiştir (bire bir aynı lafızla değil).” notunu düşmüştür.[12]
Akaid gibi özel alanlara ayrılmış kitaplarında naklettiği hadislerde yine teknik açıdan daha hassas davrandığı ve bu noktada hadislerin delil oluşunun ön plana çıkmasından dolayı sıhhat detaylarına daha fazla yer verdiği anlaşılmaktadır. Örneğin Allah’ın zatı hakkında düşünmeyle ilgili Resulullah’tan nakledilen nehiy rivayeti ile ilgili farklı tariklere dayalı olarak isnad ve metin karşılaştırması yapmış, rivayetler arasında tercihte bulunmuştur.[13]
Bennâ’nın davet çalışmalarına ve cemaat faaliyetlerine yönelik konuşma ve teliflerinde hadisleri aktarırken, teknik detaylardan uzak olarak yoruma asgari düzeyde yer verdiği görülmektedir. Kitleye sunmak istediği hadisin mesajını öne çıkaran ve bütün bunları yaparken hadislerin Müslümanlar üzerindeki etkisini, birey ve toplum fark etmeksizin, bilincinde olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Cihad ve akaid gibi hadislerin teknik detaylarını aktarma gereği duyduğu ilmî alanlarda ise hadislere daha teknik ve ıstılahi şekilde yer vermektedir.
Hadislerin Anlaşılması Meselesine Bakışı
Bu bölümde Hasan el-Bennâ’nın hadisleri nasıl anladığına veya hadislerin anlaşılmasında tarihteki hangi metot veya yöntemi benimsediğine dair akaid risalesindeki görüşlerinden kısa bir örneklem sunmayı istiyoruz.
Tirmizî’de yer alan ve Allah’ın 99 isminin sayıldığı Esmâ-i Hüsnâ rivayetini nakleden Hasan el-Bennâ, ardından hadisteki isimlerin bir kısmının anlamlarını tek tek izah etmeye başlar. Buna göre “kuddûs” ayıplardan münezzeh olan, “müheymin” tasarruf ve hâkimiyet sahibi, “azîz” kahredici ve galip olan, “cebbâr” emirlerini uygulatan demektir. Akaid risâlesinde isim ve sıfat bahsinde aktardığımız bu bölümden itibaren “hadis ve yorum” unsuru “sahih ve sağlıklı” bir anlama için devreye girmiştir. İsimlerden başlayan bu açıklama çabası, sıfatlarda daha belirgin hâle gelecektir.
Hasan el-Bennâ isimlerle ilgili bahsin devamında, bazı hadislerde Allah’a 99 isim dışındaki isimler verildiğini belirtmiş ve bu duruma örnekler vermiştir. Bu örnekleri klasik eserlerden alıntılarla te’vil etmiştir. Söz gelimi “Dehre, zamana sövmeyiniz. Zira dehr(i çekip çeviren) Allah’tır.”[14] hadisini aktardıktan sonra Bennâ bu hadislerin zâhirleri (kelimelerin ilk anlamıyla) anlaşılamayacağını belirtir. Ardından Allah’a dehr/zaman denmesinin zamanda meydana gelen olayların müsebbibi şeklinde anlaşılması gerektiğini belirtir.[15]
Akaid kitabında isim ve sıfatlar bölümünün hemen başlarında Bennâ, hadisleri Sünnî geleneğe uygun olarak yorumlamayı tercih etmiştir. İlerleyen sayfalarda bu tercihini tutarlı bir şekilde temellendirecektir.
Sıfatlara ilişkin konuların devamında bazı hadislerde Allah’a izafe edilen “suret, sâk” gibi organ ifade eden kelimelerle, sevinmek gibi insanlara ait duygu durumlarının nasıl anlaşılması gerektiği ele alınmıştır.
Buna göre bu tür hadisleri anlama ve yorumlamada İslâm geleneği üç gruba ayrılmıştır.
Mücessime ve Müşebbihe mezhepleri bu haberî sıfatları, zâhiri üzere olduğu gibi anlamışlardır. Allah'a insanlarınki gibi el, yüz, gülümseme vs. sıfatları izafe etmişlerdir. Bunlar için Allah neredeyse yaşlı bir adam hâline gelmişti. Bennâ, âyetlerden deliller getirerek söz konusu hadisleri bu şekilde anlamanın hiçbir doğru yanı olmadığını belirtir.[16]
Allah'a organ veya insan fiilleri atfeden bu tür hadisleri anlama noktasındaki ikinci görüş Allah'ı insana benzetme konusunda aşırı tenzihçi bir yaklaşımı sergileyen ve bu noktada söz konusu ifadelerin yer aldığı hadisleri tümüyle inkâr yoluna ve söz konusu sıfatları da iptal etme yoluna giden anlayıştır. Bu defa da ortaya; konuşmaktan, duymaktan görmekten, kendine ait sıfatlarla dahi olsa, âciz olan bir tanrı tasavvuru çıkmıştır. Bennâ bu görüşün tarihteki yansımalarını aktarıp bu anlayışı da yanlış bulmuştur.
Son olarak selef görüşünü nakleden Bennâ, söz konusu sıfatları teşbih ve tecsime kaçacak şekilde açıklamaktan kaçınarak “oldukları gibi” kabul edilmesi olan bu görüşün en doğru yol olduğunu kaydeder. Bu görüşte “zâhirleri veya ilk anlamları kabul” yerine “idrak etmekten veya açıklamaktan aciz oluşun şuurunda” kabul söz konusuydu. Bennâ bu görüşü destekleyen birçok alıntıda bulunur.[17]
Halef (sonradan gelen) ulemânın ise (teşbih ve tecsim anlayışının gelişimine) cevap olarak hadislerde geçen veçhi zat, yed’i ise kudret şeklinde yorumladığını belirtmiştir, İbnü’l-Cevzî ve Râzî gibi isimlerden de alıntılar yapmıştır. Bu isimler âyetler ve hadislerde yer alan ve yorumlamadan anlaşılması mümkün olmayan ifadeleri delil getirmişlerdir.
Daha sonra selef ve halef görüşlerini değerlendirip “uzlaştıran” Bennâ, iki grubun da amacının tenzih ve takdis olduğunu belirtirken selef metodunun daha sağlam ve daha az “riskli” olduğunu belirtmiştir. Halefin görüşünün ise küfür ve fıskla itham edilemeyeceğini bu ihtilafın tefrika doğurmayacak düzeyde olduğunu vurgulamıştır. Zira iki grup da hadislerdeki bu ifadelerin teşbihe götürecek şekilde zâhiri üzere anlaşılamayacağında müttefiktir. Bunun yanında te’vilin sınırları olması gerektiği de üzerinde uzlaşılan bir husustur.
Bennâ, hadis yorumunda geleneği bütünüyle ele almış, tercihlerde bulunmuş, bununla birlikte Sünnî geleneği kendi içinde uzlaştırma yoluna gitmiştir.
Hadis Usulüne Bakışı
Bugün elimizde bir bütün hâlinde var olan risâleler içerisinde yer almamakla birlikte kendisinin 1947 yılından sonra Mecelletü’ş-Şihâb’da kaleme aldığı ve sonrasında Prof. Dr. Mâcid Dervîş tarafından bir araya getirilen[18] hadis usulü makalelerinde[19] Bennâ, hadis usulüne dair klasik anlayıştan neredeyse hiçbir farklılık göstermeyen bir yaklaşım ortaya koymaktadır. Bu makalelerin ömrünün sonlarına doğru yazılmış olması da hadis usulü konusundaki kanaatlerinin sistemleşmiş olduğu kanaatini güçlendirmektedir. Daha önce hayatına dair kaleme aldığımız yazıda belirttiğimiz üzere Bennâ babasının hadis birikiminden doğrudan etkilenmiş görünmektedir. Zira sözünü ettiğimiz makalelerde net bir hadis usulü birikimi, tartışmaları ortaya koyacak düzeyde bir literal zenginlik göze çarpmaktadır.
Söz konusu makalelerin bir araya getirilmiş hâli dilimize çevrilmiştir. Burada Bennâ, isnad metin, râviler, râvilerin tenkit edildiği kriterler, hadislerin zayıf hasen sahih şeklinde ayrımı, bu ayrımların tanımlanması ve açıklanması konularında detaylar vermektedir. İbn Hacer, Süyûti, İbnü’s-Salâh gibi hadis usulü otoritelerinin kanaatlerini bir anlamda derleyen Hasan el-Bennâ, âdeta bir hadis usulü ders materyali sunmuştur. Tabiin döneminden itibaren hangi râvilerin hangi râvileri ne açıdan üstünlük kurduğu unsurlarına dahi klasik kaynaklardan alıntılar yaparak değinmiştir.[20]
Hasan el-Bennâ’ya göre hadislerin sıhhat derecelerine göre sahih, hasen, zayıf şeklinde ayrılmasının temelinde râvilerin zabt ve adalet bakımından farklı derecelerde olması yatmaktadır.[21] Bu yorum, klasik hadis usulünün senedi temel alan yaklaşımıyla örtüşmektedir.
Hadis usulü meselelerine dair yaklaşımında dikkatimizi çeken bir husus olarak makaleleri kaleme aldığı tarihin de göz önünde bulundurulduğu düşünülürse klasik hadis usulünü meydana getiren geleneğin ve âlimlerin hadislerin isnadına önem verirken metin ve içeriği yeterince incelemedikleri veya dikkate almadıkları konusundaki tartışmalara da değindiği görülmektedir. Hasan el-Bennâ, bu iddiayı kabul etmemekte, aksine hadis âlimlerinin, rivayetlerin içeriğini şeriata aykırı olup olmama noktasında değerlendirdiklerini, senede metinden yola çıkarak hüküm verdiklerini belirtmektedir.[22]
Yine dönemindeki tartışmalara cevap olarak, Bennâ, Ebû Hanîfe’nin sadece 17 hadisi sahih kabul ettiği yönünde öne sürülen iddiaları kesin bir dille reddetmek de bunun kasıtlı bir saptırma olduğunu belirtmektedir.[23]
Hadis ıstılahlarında klasik ulemaya tâbi olan Bennâ söz gelimi, hasen hadis türünün Tirmizî tarafından ilk defa kullanıldığı bilgisini İbn Teymiyye gibi âlimlerden alıntılarla ortaya koymuştur.[24]
Klasik usulün yanında gelenekte hadis usulü konusunda var olan zenginlikleri de yok saymayan Bennâ, bir hadisin sıhhatini kazanma şartlarında, âlimlerin hadisi kabul etmesinin ve amel ediliyor olmasının önemini vurgulamış dolayısıyla, isnadın yanında fıkıh ve amel faktörünü de dikkate almıştır.[25]
Ayrıca hadisin sahih olmasının onun bağlayıcılık düzeyini ne açıdan etkilediğini tartışırken râvilerin güvenilir olmasının dahi hadisin içeriğini zaruri bilgi hâline getiremeyeceğini bununla birlikte belli bir oranda zan içerdiğini Nevevî’den aktararak, en azından bu noktadaki farklılıkları göz önünde bulundurduğunu ortaya koymuştur.[26]
Hadis usulüne dair görüşleri arasında dikkatimizi çeken son husus, mezhep imamlarının bazı hadislere aykırı görülen görüş ve fetvalarında aslolanın hadise göre amel etmek olduğunu vurgulamasıdır. Zira ona göre söz konusu hadis, mezhep imamına ulaşsaydı, imam o hadise tabi olurdu.[27]
Buraya kadar aktardığımız veriler, Bennâ’nın ilkesel olarak hadis usulünü benimsediğini, usulcülerin ihtilaf ettikleri hususlara vâkıf olduğu ve bu noktada tercihlerde bulunabildiğini göstermektedir.
Sonuç Yerine
Bütün bunlardan sonra, Hasan el-Bennâ’nın birçok İslâmî hareket öncüsü gibi olumlanırken dahi belli bir alana indirgendiğini belirtmeliyiz. Zira Mısır başta olmak üzere Arap ülkelerinde Hasan el-Bennâ ve İhvan hareketine mensup olan veya sempati duyan yakın dönem yazarları bile onun siyasi görüşlerini incelerken genellikle bulunduğu koşullar ve yaşadığı dönemdeki siyasi anlayışlarla mukayese etmekle yetinmişlerdir. Bu mukayese kimi zaman farkları belirtme kimi zaman da benzerlikleri ortaya koyma şeklinde standart olarak ilerlemiştir. Fakat daha detaylı ve bugünden yapılan bir okumada Hasan el-Bennâ’nın siyasi okumalarını dahi besleyen, belli bir “dinî metinleri anlama biçimine sahip olduğu”, âyet ve hadisler başta olmak üzere nasları anlama, yorumlama ve bir İslâmî hareket öğesi olarak insanlara sunmada kendi içinde tutarlı diyebileceğimiz bir ilmî metodu takip ettiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
Yararlanılan Kaynaklar
Hasan el-Bennâ, Mecmûatü Resâil, Dârü’d-Da‘ve, İskenderiye, 2002.
Hasan el-Bennâ, Hadis Risâlesi, Beyan Yay., İstanbul, 2018.
Kütüb-i Sitte
*Bu makalede ifade edilen fikirler yazara aittir ve İslam Düşüncesi'nin editoryal duruşunu yansıtmayabilir.
[1] https://islamdusuncesi.org.tr/?h324/hasan-el-benna
[2] Buhârî, “Ehâdîsü’l-Enbiyâ”, 19.
[3] Hasan el-Bennâ, Mecmûatü Resâil, Dârü’d-Da‘ve, İskenderiye, 2002, 23.
[4] Ezrakî, Ahbârü Mekke, II/121.
[5] Bk. Tirmizî, “Fazlü’ş-Şâm”, 75.
[6] Müslim, “Birr”, 23.
[7] Hasan el-Bennâ, Mecmûatü Resâil, 54.
[8] İbn Mâce,” İkâmetü’s-Salât”, 77.
[9] Hasan el-Bennâ, Mecmûatü Resâil, 350.
[10] Buhârî, “Tefsîr” (Âl-i İmrân), 12.
[11] Hasan el-Bennâ, Mecmûatü Resâil, 353 (والشجاع الأقرع هو الثعبان الخطر واللهزمتان هما الشدقان).
[12] Hasan el-Bennâ, Mecmûatü Resâil, 358.
[13] Hasan el-Bennâ, Mecmûatü Resâil, 398.
[14] Müslim, “Elfâz mine’l-Edeb”, 1.
[15] Hasan el-Bennâ, Mecmûatü Resâil, 401.
[16] Hasan el-Bennâ, Mecmûatü Resâil, 425.
[17] Hasan el-Bennâ, Mecmûatü Resâil, 427.
[18] Mâcid Dervîş bu makaleleri derlemiş, şerh etmiş ve el-Îzâh li-Makâlâti’l-Istılâh adıyla yayınlamıştır. Tüm çabalarımıza rağmen maalesef bu eserin matbu veya pdf şeklinde bir nüshasına ulaşamadık.
[19] Bu bilgilere ulaşmamızı sağlayan M. Beşir Eryarsoy ve İsâm Telîme hocalarımıza müteşekkiriz.
[20] Bk. Hasan el-Bennâ, Hadis Risalesi, Beyan Yay., İstanbul, 2018, 36-39.
[21] Hasan el-Bennâ, Hadis Risalesi, 53.
[22] Hasan el-Bennâ, Hadis Risalesi, 65.
[23] Hasan el-Bennâ, Hadis Risalesi, 75.
[24] Hasan el-Bennâ, Hadis Risalesi, 95.
[25] Hasan el-Bennâ, Hadis Risalesi, 105.
[26] Hasan el-Bennâ, Hadis Risalesi, 113.
[27] Hasan el-Bennâ, Hadis Risalesi, 125.